Pencere önlerinde fesleğenler vardı, kokusu dünya güzeli. Kapının önünde bir leğen olurdu, içinde yıkanırdık. O zaman öğrendik suya sabuna dokunmayı. İnsanlar için kavga etmenin kitabını o zaman yazdık.
***
İstanbul'da kayıp çocuklardık da ayıp olan şeyleri yapmadık hiç. Sefaletin kıyılarında gezindik, arkadaş olduk öfkesini büyüten Kürt çocuklarıyla. Hepimiz bu toprakların soyundandık.. Suyundan ya da havasından bir şeyler çekerdi bizleri birbirimize. Denize düşsek de sarılmadık yılana. Düşmesek de...
***
Dilimizde Sabahattin Ali türküleri... Durup durup sevdalanırdık, bahar bahanesiyle. Büyüyünce ne olacağımıza dair sorular sorardı büyükler. Hayatımızı kolay eskiteceğimizin farkına vardıkları için belki. Cevap vermezdik. Amerikan askerlerini dağıtan gençleri alkışlayanlar bizdik. Polikacıları emziren Amerika, bizleri de kandırmak için, süt tozu dağıtırdı. Analarının ak sütünü emziren namuslu gazeteciler vardı, onlar ahlak dağıtırdı, dürüstlük.. Nerede bir gazete sayfası görsek, çömelip okurduk. Tiryakisi olurduk, görünmez elleriyle yürekten yazanların. Şimdiki düzenin paraya tapan, milyon dolarlık züppelerine inat.
***
Karınca askerlerimizle, yaşam koçlarıydık çocukların. Yasalara kafa tuttuk, boş yere lafa tutmadık kimseleri. Her sabah bildiri dağıttık yıllarca, Küba'daki kızları dansa kaldırdık her gece. Bir gece kötü şeyler olabilirdi. Sıkıyönetim vardı, sıkıysa sokağa çıkın. Çıktık açık alınla...
***
Hala alnımız açık. Oğluna statta, helikopterli sünnet düğünü yapıp, ödediği 1325 YTL'lik verginin bilmem kaç katını, şarkıcıların başından döken türban sosyetesine inat, vergilerimizi eksiksiz ödüyoruz. Bedelini pahalıya ödediğimiz bir hayatın, yaralı işçileri olarak. Ve kimsenin kayığına binmeden, kendi küreğimizi kendimiz çekiyoruz. Tek başına!