Senin Datça'daki evin yakınında yanıyor ağaçlar. Senin 'can'ın yanardı o büyük yangını görseydin. Sen o büyük yangını görseydin, içinin büyük yangınına acırdın belki. İçinden yanmak geçen sözcüklerle kurduğun ne kadar imge varsa tutuşurdu eminim. Şimdi Kuzguncuk'ta eyleşiyoruz. Eyleşiyoruz işte senin dediğin gibi. Babandan mülhem adı Hasan olan torununa
'Yeni Hasan' dediğinde çok gülmüştüm. O hınzır sözlerine gülümsememek elde değil(di) ki.
Ne zaman senden söz etmek istesem, Çınaraltı'ndaki bir de Yeni Hasan'la o güzel pozun geliyor aklıma. Dilini şişen çenenin içinde dolandırırken bile yakaladığın o müziği, şiire ait o güzel tınıyı özlüyorum. Sesinden medet umuyoruz şimdi. Kasetlerdeki, CD'lerdeki sesinden, kitaplardaki duruşundan. Heybetinden geçilmez sözcüklerle överdin hayatı, sevişmeyi, yemeyi, hasret çekmeyi ve otuz iki dişimizle gülmeyi.
KABALIK VİCDANSIZLIKTIR Biz iyiyiz, 'kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsan!' Yine senin dediğin gibi 'hala gol atma isteğiyle' yanıp tutuşuyoruz şiirde. Ama hiç olmazsa okurken. Biraz Orhan Gencebay, biraz Shakespeare, biraz Müslüm Gürses, biraz Sezen Aksu, biraz Nazım elbette ki, biraz Neyzen Tevfik... Hepsi birden belki. Senin sesinde; o görkemli sesinde. Adının geçtiği web sitelerinden birinde senin için 'kaba ama samimi dili ile Türk şiirinde farklı bir dil yaratmıştır!' deniyor. Kabaymışsın ustacım. Kabalık? Bir tek kabalık bildim bütün kabalıkları besleyen bu alemde; vicdansızlık. Yüreği olanın vicdanı da olurmuş. Vicdansızlık denizinde yüzüyor memleket. Şimdi bir duvar gibi önümüzde yükseliyor Sevgi Duvarı. Akdeniz de yaraşmıyor bize artık. Susuyor ve eksiliyoruz incelerekten. Kırılıyoruz hayatın insana deydiği her yerde. Ve o ünlü Shakespeare çevirini dinliyorum Ezginin Günlüğü'nden akşam vakti Kuzguncuk'ta Çınaraltı'nda;
"
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inançların en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken bozulmuş mertlik, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e, Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama." 12 Ağustos'ta yummuştun gözlerini şiiristana yolculuğunu başlatmak için. Yanan her ağaç, savaşlarda ölen her insan için bir 'Can fidanı' dikiyorum ömrümüzün bahçesine Can baba; sana bin selam olsun...