Anayasa Mahkemesi 5 Haziran 2008 tarihinde Ak Parti'nin gerçekleştirdiği "üniversitelerde türban yasağını kaldıran Anayasa değişikliği"ni yok saydı.
Yaklaşık 2 ay sonra görülen Ak Parti davasında ise "kapatma" değil "uyarı" verdi.
Kararlardan birincisi "laikliğe duyarlı" kesimleri, ikincisi AK Parti camiasını sevindirdi.
Her iki kararın sonunda dün Türkiye'de esen rüzgarın yarattığı tatlı serinlikten memnun olmayan var mı?
İşte buna "ince ayar" deniliyor.
Bir taraftan "laik cumhuriyet"in barikatları güçlendiriliyor, diğer yandan "demokrasi"
Türkiye'nin "duyarlı" insanları, "demokratik, laik cumhuriyet"i birlikte koruma, kollama ve güçlendirme çabasında "kritik" bir aşamayı geçmiş görünüyor
***
Bir tezin başarısı, antitezin başarısızlığı ölçülebilir.
Bu kararların Türkiye'ye yaptığı "iyi"liği görebilmek için "kötü"yü sadece düşünmek bile yetiyor.
Bakın, Anayasa Mahkemesi "türban" değişikliğini onaylayıp "Ak Parti'yi kapatsa" ne olurdu?
Kaos.
Ya da "türban" değişikliğini veto ettikten sonra AK Parti de kapatılsaydı.
Yine kaos.
Döviz ve faizle birlikte fiyatların da yükselmeye başladığı, dünya tarafından "ayıplanan" ve yalnız bırakılan bir ülkenin "umutsuz" insanları haline dönüşebilirdik.
Ne yazık ki, küresel sermaye, ekonomisi yeterince güçlü olmayan ülkeleri çok çabuk sarsabiliyor.
Ama dün ve bugün Türkiye'de yaşayanların "ne olacak" korkusunu atarak geleceğe umutla bakmaya başladıklarını söylemek mümkün.
Çünkü 2003 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle bulunan "orta yol" sayesinde, demokrasiye zarar vermeden "ölçülü bir ceza" uygulanabilmiştir.
Bu noktada sözkonusu Anayasa değişikliğini yapan DSP-MHP-ANAP Hükümetinin "demokrasiye katkı"sını hatırlamak gerekiyor.
***
Gelelim bundan sonrasına
Verilen cezadan sonra iktidar kanadının "özeleştiri" yapmaması büyük bir hata olur.
Başbakanın 22 Temmuz sonrasında AK Parti Genel Merkezi balkonundan yaptığı konuşmanın çizgisinde bir siyaset izlemesi, iktidar partisine oy vermeyenlerin genel beklentisidir.
Zaten, "gerçek demokrasi"lerde iktidarların görevi, yandaşı olmayanların haklarını da korumak değil midir?
Tabi, iktidarla birlikte muhalefet partilerine de sorumluluk düşüyor.
Çünkü Türkiye'de yaşayanlar "yukarıdaki kavga"ların kendilerine "zam" yada "umutsuzluk" olarak yansımasını istemiyor.
Önümüzdeki süreçte, siyaset anlayışlarının sorgulanması kaçınılmaz gibi görünüyor.