Maçkalılardan bir sitem mesajı geldi. "Bir yazınızda her çalgının ustasını yazmışsınız. Peki kemençenin suyu mu çıktı. Dünya çapında nice kemençecimiz var" diyorlar. Aklıma hemen Türk Folklor Kurumu'nda nazariye dersleri aldığımız günler geldi.
Maçkalı Hasan'ı ve onun nasıl ünlendiğini anımsadım.
HAMİYET YÜCESES DİNLEYİNCE Devir
Hamiyet Yüceses'in sahneden Türkiye'yi ayaklandırdığı devir. Aynı zamanda radyo sanatçısı olan Yüceses'in oturduğu mahallede bir
hallaç çırağı var. O delikanlı ufak yaşta geçirdiği kaza sonucu tek gözünü kaybetmesine rağmen müthiş sevimli ve hayata bağlı biri. Üstelik yatağa yorgana harika dikişler işlemek dışında
çok da güzel kemençe çalıyor. Bir gün dükkana uğruyor büyük sanatçı Yüceses. Bakıyor ki oğlan dalmış gitmiş kemençesine.
NASIL BAŞLAMIŞ Sonra görüp özür diliyor:
- Uyy. Buraya misunuz aplacuğum. Özür dilerum görmedim.
- Canın sağ olsun Hasan.
Çok güzel çalıyorsun. Nereden öğrendin?
- Kendi kendime öğrendim aplacuğum. 7 kardeşiduk piz. Fakirlik işte bilirsun. Yaylaya çıktum hep. Kaçtım şehrin itti kaktısından.
Bizim orada mısır fidanı olgunlaşınca kastel olur. Ondan saplar kestim çalgı ettim. İlk öyle başladum. Sonra da kendim yaptım, çaldım ilk kemençemi.
DOĞRU RADYOYA - Ustan yok mu senin Hasan. Öğretmenin, tahsilin filan?
- Yok be aplacuğum. Tahsil nere biz nere. İlkokulu okudum üçe kadar. Sonra yaş büyüdü kalktım geldim İstanbul'a.
Maçkalılar çoğunluk yorgancı olur ya. Ben de oldum.
Hamiyet Yüceses bu saf Karadeniz evladını elinden tuttuğu gibi radyoya götürüp müdürlere şeflere tanıştırır. Biraz da hatır gönül takviyesi yapıp aldırtır onu radyoya. Bu memleketin yetiştirdiği harika kemençecilerin başında gelen
Maçkalı Hasan böylelikle profesyonel olur işte.