"Bugün efkarlıyım açmasın güller" durumu hasıl. Evden, aileden birini kaybetmiş gibiyim. Sırf ben mi, hayır. Hepimizin hane halkı bir eksildi sanki. Çünkü Suna abla gitti. Yıldızımız söndü, içimiz sündü. Fazla laf edesim yok. Daha 1 ay önce yine aynı hastanede yani yaşamını yitirdiği Çapa'da yaptığım son söyleşiyi bir daha paylaşalım. Her sözcük nasıl başka anlam kazanıyor bir görelim.
O MEŞUM GÜN ORADA Ağrıları arttığı için genel bir kontrole almışlar onu. Solunumunda sıkıntı, kalbinde hafif sıkışma varmış ama bugün yarın taburcu olacak kadar iyi durumda.
YENİ OYUNLARA ÇIKARIM Odada bir de Moldovalı bayan yardımcısı var. Elini, yanaklarını öpüveriyorum tek çırpıda.
Benden de meraklı ya, salvoyu o başlatıyor
- Nasılsın bakayım? Burada mı tedavi görüyorsun sen de?
- Yok abla ben ara sıra gelip gidiyorum. Yatmalık bir durumum yok şükür...
- Annen nasıl, oğlan nasıl, yazlıkta mı Şükran?
- İkisi de yazlıkta ablam...
- Kim söyledi burada olduğumu?
- Üstün Asutay'dan duydum. BASAD'a (Bakırköylü Sanatçılar Derneği) sürpriz bir belgesel hazırlıyorum. Rahmetli eşin Ergun Abi de (Köknar) kurucularından ya anlatacağın çok şey vardır dedim...
- Çok uğraştı zamanında Ergun. Bakırköy çok özeldir, halkevleri çok özeldir bizler için.
- Abla 60 yıldır sahnedesin muhteşem bir rekor bu...
- Daha dur bakalım.
- O çocuk bölümünün oyunuydu. 3 sene sonra dram bölümüne aldılar beni. Bir daha da inmedim sahneden...
- Emekli ettilerdi seni 98'de. Çok kızmıştın. "Sahnede ölmek
istiyorum, kim beni ayırabilir sahneden?" diyordun...
- Sonradan Ahududu oyunu için misafir olarak yine çıktım şehir tiyatrosuna. Darülbedayi'den beri aşkımızın merkezi orasıdır.
BAY DÜDÜK - 15 yıl önce konuştuğumuzda dediğin dün gibi aklımda abla...
- Ne demişim?
- Attırdığım her kahkahaya 1 lira alsaydım şimdi trilyonerdim.
- Valla doğru demişim.
- Bir de 'bay düdük' hikayesini unutmuyorum...
- Bay düdük de ne? Oyun sırasında bir adam düdük çalıyordu hani.
- Hah hatırladım. Turnedeydik Karadeniz'de. Oyunun arasında duyuyoruz biri mütemadiyen düdük çalıp duruyordu. Sonradan öğrendik ki ilçenin kaymakamıymış.
BAK ŞU İŞE Bir hemşire dinliyor sohbetimizi. Merakla soruyor:
- Niye çalıyormuş ki düdüğü?
- Biz de sorduk anlattı. Dedi ki; "Bizim buraya ilk defa tiyatro geldi. Halk nerede alkışlanıp nerede gülüp, susacağını bilmez. Ben onları daha önceden çalıştırdım. Tek düdük çaldı gül, 2 düdük çalınca alkışla. 3 düdük çalarsam sus, sessizce izle.
DUAYENSEM SÖZÜMÜ DİNLE - Ne diyorsun yenilere abla?
- Çok pırıltılı çocuklar var. Saygılı, hoş.
- Arada bir onlara da çıkıştığını okuyoruz
- Elbette çıkışırım. Her şey uluorta olmaz.
- Ne yapmalılar?
- Her rolü kabul etmeyin. Kendinizi biraz saklayın, dinlendirin. Gazetelere, televizyonlara konu olmayın...
- Ne olur ki?
- Bak dinle hikayeyi. 40- 45 yıl önce Şapkalı Ertekin'in Nişantaşı'ndaki barına gittik kız kıza. Herkes bilir ben içki içmem. Ama şamata olsun diye sarhoş taklidi yaptım. Kızlar da bir Pazar küfecisi çağırıp içine oturttular beni.
- İşe bak...
GÖZÜNDEN ALEV ÇIKTI - Biri fotoğraflamış, gazeteye göndermiş. "Suna küfelik oldu" diye başlık attılar. Hocalar görüp beni kovacaklar diye ödüm koptuydu.
- Bunları anlatınca ne diyor gençler?
- Dinlemiyor ki çoğu. O zaman bana niye duayen diyorsun? Bir şey söylüyorsam bir sebebi bir kerameti vardır dinleyeceksin değil mi?
- Elbette...
- Hadi yeter artık Savaş. Çok sıcak burası. Her yerim ağrıyor zaten. Bir de senle uğraşmayayım.