Birkaç gün önceydi. Bir yerlerde okumuştum. Bizim usta gazetecilerimizden biri kendisine dert yanan bir ABD'li çevre uzmanıyla yazışıyormuş. ABD'li çevre uzmanı şöyle bir şey demiş; "Doğa annemizin yaptığını görüyor musunuz?" Bizim usta gazetecinin verdiği yanıt mevzunun derininden geçiyordu henüz kimyasalların kirletemediği bir yer altı ırmağı gibi; "Siz onu ananızı düzerken düşünecektiniz!"
Doğa anadır! Doğru. Tabiat ana ya da... Ana olmaya daha yakın bulunmuş olmalı ki babalığı konusunda bir yaklaşım söz konusu değil. En azından şimdilik. ABD'li çevre uzmanı tabiat ananın durumunu bize soruyor. Aldıkları yanıt umarım biraz olsun düşünmeye itmiştir onları. Düşünen hayvan ya da Törki Törki diye adlandırılıp Hindi yerine konulan biziz ama bizim düşüncesizliklerimizden elli kat fazla bunların kabahati. Hem ben başkaları gibi gocunmuyorum gerçekten Törki olarak adlandırılmaktan. Nesi var? Düşünüyor hayvan işte! Neyse efendim. Biz eğer bir duyarlılık geliştiremezsek haber o ki 100 ay sonra tartışacak bir şeyimiz de kalmayacak alemde ve ortamda. Isğının boyutu dünyanın dayanma katsayısını aşıyoraşacak. Ve o gün geldiğinde ona kıyamet mi ya da küresel patlama mı denirtartışacak hiçbir şeyinizi kalmayacak.
YALNIZ VE YIKIK ÜLKESİ Kendi ürettiğimiz değil çocuklarımızdan yeniden onlara teslim etmek üzere devraldığımız bu dünya, bu 'yalnız ve yıkık ülke'si uzay boşluğunun, bir gün 'yeter gayrı' diyecek. Yetti gari ya da... Kendisinde acısını ve artık tahammül edemediğini anlatacak bir dil bulacak kendine. Bizim bu olanlar karşısındaki tutumumuz ne olacak. Yalnız biz her zamanki gibi hiçbir şeye karışmıyoruz farkında mısınız?
KİME YARARI VAR Kİ? Belki bir gerekçesi vardı, büyüklerin bir bildiği vardır deyip susuyorum. Ama bir bir fıkra var ki durumu açıklar zannediyorum; "Bizim Temel tarlada yerde gördüğü bok böcekleri için yukarı bakmış ve söylenmiş; 'Gurban olduğum Allahum. A bu bok bocüklerini nedur da yarattun? Kime ne yararu vardı ha bunlarun?' Yatmaya devam etmiş.
Çok geçmemiş hastalanmış Temel. Onlarca doktor çare bulamamış hastalığına. En sonunda yörede iyileştirici gücü bilinen bir yaşlı neneye başvurulmuş. Çareyi söylemiş nene; 'Yedi çift bir tek bokböcüğünü ezip yiyecek!' Denilen yapılmış. Ezmeyi yemiş Temel ve anında ayağa kalkmış. Sonra çıkmış bir deniz gezisine. Gemi fırtınaya tutulmuş bir süre sonra. Herkes panikte. Kimi dua ediyor kimi kurtulma çaresi arıyor. Bizimki oturmuş meyve suyunu yudumluyor uzandığı şezlongda. Gemi battı batacak ama Temel oralı değil. En sonunda kaptan ulaşıyor yanına ve bağırıp çağırıyor; kardeşim kalk ya dua et şu fırtınaya karşı ya da insanlara yardım et! Temel'in yanıtı bizim hali melalimizi anlatıyor zannederim; "Bak gardaşum; ben bi kere Allah'ın işine garuştum bok böceği yedirdi bana. Şimdi desem ki; 'Allah'um durdur ha bu firtinayı', ha bu sergen direğiyle kafamı yarar penum. Git başumdan!"
Böyleyken böyle... Ne diyeyim...