Liseyi birlikte okuduğum arkadaşlarımdan bazılarıyla buluşuyorum üç ayda bir. İzlerini sürdüklerim belli zaten. Merkezimiz Ankara oluyor. Türkiye'nin dört bir tarafından geliyorlar ve oturup konuşuyoruz; geçmişi, altını çizdiğimiz cümlelerle dolu kitaplar adına... Gözlerimizden tanıyoruz birbirimizi. Ne kaldı ki geriye bizi anlatan? Hepimiz elli yaşların sınırlarına dayanmışız. Anımsadığımız ne varsa döküp ortaya, sözün çubuğunu yakıyoruz uzatarak geceyi.
Hasretimiz nazlı; Ankara yanımızda yürüyor. Lisenin bahçesindeki çiçekler kulak kesilmiş konuştuklarımıza, günebakanlar hepten meraklı. İçimizden birini hastalık sarmış, yatağından selam gönderiyor eskimeyen dostluğumuza nazire yapıp; içimizden birilerinin olmayacağı muhakkak bir sonraki görüşmeye; hayat sürecektir fakat. Selamı ve sözcükleri donuyor havada; masada ellerimizi deydiğimiz yerde depremler.
Bir sonraki görüşmeye kimbilir kim olmayabilir aramızda? Kim olabilir? Kim hayatın çekilmezliği ve bu büyüyen yalnızlık karşısında direnebilir, bilmiyorum? Bildiğim bir şey var; hepinizi ayrı ayrı özlüyorum. Haluk; attalara gitti bir daha gelmedi. Sezai; kıyı kentinde o şerhla bakışıyla denize karşı duruyordur, Yeşim şimdi uykusuz bir hipokrat gibi batık kentin ana caddesinde; elinde bir hüzün taşıyor. Yıldız ise gökyüzündeki duruşunu kıskandırıp diğer yıldızların körfez alacasındadır biliyorum. Mehmet bir teraziyle dolaşıyormuş doğduğumuz sokaklarda; adalet tüketerek damarlarında; Hamdi'nin ellerine bulaşmış hastalık; ayaklarına sarılmış; dayan diyesiyim kardeşimbir 'arkadaş çukuru' açıyormuş hayatın boşunalığına karşı
Ben bir yolcuyum oysa. Yürümenin kutsallığına sığınan; yol alan bir hüzün katarıyım akan suyun başında. Yemyeşil bir ırmak gibi duruyorum çoğun bu hayatın aymazlığına karşı.
Etim ne butum ne! İstese bir çocuk bile öldürebilir beni. Savunmayacağım kendimi; bitecek olan biter. Başlar yeniden başlayacak olan.
Ne uyandığım anların sevinci çocukluğumu anlatabilir yanımdakilere, ne çocukluğuma başlattığım yolculuk bir 'gece hikayesi' gibi babamın -Aaah babamın!- dilinde. Yanıbaşımdan geçiyor sözcükler; en uzaktakilerden başlıyorum anlam yüklemeye; uzak; uzaktır.
Hep söyledim yine söyleyeceğim;
"Avutamaz artık / çağdaş ve sarsak kalbimi / ne yağmur ne şiirler!!!" Bir fotoğrafın çağrıştırdıkları geçiyor yüreğimin üzerinden. Susuyor; "gökteki yıldızları yakama takıyorum."