Marmara Denizi'nde gaz çıkışı saptanmış. Hem de yoğun gaz çıkışı. Haftalar önce yine benzer durumlar olmuş, sarılmışım hüzünle kaleme; "Bu güzel kent yıkılacak, bu mavi sular bizi yutacak, bu ağaçlar yerinden sökülecek ha! Öyle mi? İnanasım gelmiyor. Tekmil dere yatağı ve oyuk olduğundan altımız, daha bir kolay olacak herhalde göçmemiz. Göçeceğiz yüzyılların yorgunluğuyla. Deprem yine yokladı birkaç on kilometre uzağımızdan geçerek bizi; çürük binaları, yersiz yordamsız yapılan yolları, köprüleri, tarihi çarşıları yokladı sallantı...
Yıllardır 'Bu deniz bu kadar güzel miymiş demişliğim yoktu', dedim. 'Bu ağaçların yeşili bir başkaymış' diyememiştim, söyledim. 'Bu köprü gece nasıl ışıl ışılmış böyle', hayretimi gizlemedim. Bir yakadan diğer yakasını izlerken bu batacak kentin; güneş balçık gibi beni akşamlara taşıyordu; 'Karanlık ne kadar güzel iniyor kondulara diyememiştim', dedim. Hemi dedim hemi söyledim; 'Allı turnam bizim ele varırsan!' Yine sallandık geçen akşam. Hissettim. Kalkıp oturdum boğazın akan sularına gün ışığı düşerken. Garip bir hissiyat içinde izledim bizim bahçedeki günebakan çiçeklerini. Boyunlarını karanlıkta nasıl büktüklerini, gün doğarken güneşe karşı nasıl döndüklerini izledim. Anlatılanlar doğruymuş. Şiir için uydurulmuş imgeler zannederdim onların bu hallerini.
GÖKYÜZÜ DENİZE ÇÖKECEK Hayvanatın ve nebatın hali doğanın haliyle bir. Bir bizim hallerimiz garip. Kuşlar 'kuş gribini' yeni olmuyorlardır herhalde. On binlerce yıldır aynı güzergahı gidip, göçüp dönüyorlar. Gıkları çıkmıyor. Kendi kendilerine doğuyor, yaşıyor, ölüyor faniler. Biz onların o güzergahının hemen altına niye ev yaparız ki? Kabahat bizim. O fay ve kırıkları bu dünya kuruldu kurulalı orada. Biz niye o kırıkların üzerine köy, kasaba, şehir yaparız ki? Hadi yaptık, niye sağlam temeller üzerine kurmayız binaları?
Sorular uzar gider; sorular canıma işleyen hançer... Böyle bir bölgeye nasıl yaptınız siz bu deniz tuzundan oksitlenmiş demirlerle o binaları? O binalarda yaşayan insanları, elleriyle üretenleri, beyinleriyle üretenleri, akıllarıyla üretenleri, en sırlı aynalara en renkli biçimleri aksettirenleri, çocuk doğuran anneleri, o çocukları, o çocukların geleceğini hiç mi düşünmediniz?
'İnsanı deprem değil, çürük binalar öldürür' diye bas bas bağırıyorken insanlar hâlâ o çarık çürük binaları olur olmaz bölgeler yapmaya devam ediyorsunuz, anlatmadığınız, sizin bildiğiniz, bizim bilmediğimiz bir şey mi var? Demek bu masmavi gökyüzü o dünya güzeli boğazın üzerine çökecek ha?''
Neden mi aynı ya da benzer bir yazı? Aynı şeyi bin kere söylemezsen bir şey ifade etmiyor da ondan...