Karpuz kollu yaz entarileri vardı kadınlarımızın.
Çocuklarımızın bilyeli, topaçlı oyunları.
Şairlerimizin şiirleri vardı karanfil kokulu. Allah lokmasını bölüşürlerdi, haramı değil.
Yıldızları öpüştürürlerdi şiirlerinde.
***
Kara gecede 37 yıldız...
Kara yobazların aldığı 37 can...
Onların, yangından önce dürülmüştü defterleri.
Görüldükleri yerde yakıldılar.
***
Madımak Oteli'nde çocuklar da vardı 10'lu yaşlarda.
Alevler kan kardeşi sayıldı onların. Tutundukları cam, çerçeve bile daha ruhluydu dışarıdaki insanlardan.
Birbirlerine sarılmış olarak bulundular.
İki gözleri iki kömür...
***
O kara yobazlar ki...
İnsanları kurtarmak için bir canlık mesafedeydiler de...
İnsanlar diri diri yanarken, kimileri alkış tuttu, kimileri seyretti. Sanki Neron'la akrabaydı akbabalar!
2 Temmuz 1993...
Sivas Madımak Oteli...
Karanlıkların padişahlığı o gün Sivas'ta temelini attı.
Yan yattı demokrasi, insan hakları...
37 insanın ölümünden birinci derece sorumlu olan politikacıların ağzına susturucu takıldı.
Sadece yürekli aydınların sesi çıktı, bir de Allah'ın canına değer veren namuslu kulların.
O sıra, sosyal demokrat bir Başbakan Yardımcısı vardı memleketimizin.
Söylemleri ne şiş yansın, ne kebap politikasına yönelikti.
Onu ne tarih bağışladı, ne ölen insanların yakınları...
***
Aradan tam 15 yıl geçti...
Tarih 2 Temmuz 2008...
Yobazlık altın çağını yaşarken... Hâlâ bu tarz ölümlere çağrılar yapılırken...
Politikacılar bu utancı, madalya diye göğsünde taşırken...
37 insana ömür dilemeyenler, özür mü diler!
***
İçimiz yanıyor hâlâ...
Ve bu ülkenin bacasından utancın külleri savruluyor hâlâ.