Gitmek bir eylem midir?
Yürümek gibi, kolunu kaldırmak gibi...
Gitmek, bir yaşam mıdır?
Yeniden doğmak gibi,
son kez dudaklarının tebessüme kayması gibi... Gitmek, tanımlanabilir bir şey midir?
Pi sayısı gibi, Pisagor bağlantısı gibi...
Gitmek, nedir?
Bir muamma gibi, çözülemez bir şifre gibi.
Gittiğinden beri, gitmeler üzerine düşünüyorum.
Bunca zamandır bir mesafe aldığım söylenemez.
Ancak gitmenin, vazodaki son karanfilin solmasına denk olduğunu söyleyebilirim.
Bir kırmızı karanfil solunca, öyle kötü bir renk alıyor ki; anlatılması, gitmeni anlatmak kadar zor.
Çevremdeki, içimdeki, aklımdaki, yüreğimdeki her şey yalanlasa da; gitmen üzerine kafa yormam gerektiği ortada.
Gittin ve aklım karıştı... Gittin ve kalbim bulandı...
Gittin ve herkes elimin neden elini tutmadığını anlayamıyor.
Gittin ve gittiğini kimse bilmiyor.
Düşünüyorum, ayrılığımız öncesinde gidişine beni ikna edecek bir kavga yok.
Aksine çığlık çığlığa bir sessizlik sarstı sevdamızı.
Bir susku, bir oyunun bir yerinde nasıl en büyük aktörleri susturabiliyorsa...
Çığlığı çıldırtan bir susku, ilelebet bitirdi sevdamızı. Ben, ebediyen o suskunun emrinde susmaya karar verdim.
Sen olmadıktan sonra, kime konuşayım?
Sen duymadıktan sonra, ne konuşayım?
Gidişinle birlikte, belli kararlar almak zorunda olduğum ortada.
Belli yaşamsal kararlar.
Gitmeden önce, son kez kahve içtiğin fincanın, yıkanacak mı?
Bana aldığın kırmızı gömlek ne yapılacak?
Vazoda, hayatını çoktan yitirmiş kırmızı karanfiller, daha kötü kokmaya mı terk edilecek?
Televizyon kumandasında sıralama, senin yaptığın gibi mi kalacak?
Sen olmadığına göre, cep telefonundaki mesaj tuşları ne işe yarayacak? Ya beni terk ederse diye, artık kimin için korkulacak?
O sabahın gelmesini onca geciktiren derin suskudan sonra, yeni bir gün geceye dönsün diye neden beklenecek?
On dakika sonraki otobüsü beklememek için, neden mesainin tam bitiminde hareket eden otobüs kaçırılmayacak?
Tüm bu sorulara anlaşılabilir cevaplar bulabilirsem, gidişinde mahsur yok.
Bunca cevapsız soruyu bir kenara bırakarak, elimin üzerindeki çiziğe aklım kayıyor.
Hani gidişinden iki gün önce uzun tırnaklarının açtığı çizik.
Öperek geçiremediğin çizik.
Acısını şimdi hissediyorum.
Oysa sıcağı sıcağına bile bu denli acımamıştı.
Demek ki
bazı yaralar, günü geldiğinde acımak için bekliyor .
Demek ki ben, hayatımın programlayıcısını kaybettiğimden beri, geçmişte olması gerekenleri yaşamaya başlıyorum.
Engellenmiş acıların, biriktirilmiş gözyaşlarının, beklemekten rutubetlenmiş iç sıkılmalarının bir bir ortaya çıkma zamanı geldi sanırım.
Sen de artık engelleyemeyeceğine göre.
Devamı yarın