Kavga kültürünün gelişmediği yerde, uzlaşma kültüründen de bahsedilemez.
Siz pervasızca bir kavganın içerisine girdiğiniz de, hasımlarınızla barış çubuğu tüttüremeyeceğinizi peşinen kabul etmek zorundasınız. Başka türlüsü gerçekçi olmaz.
NTV'de yayınlanan (yoksa yayından kaldırılan ya da erken tatile giren mi demeliydim?) Yorum Farkı programında, tekrar her şeyin ilk günkü gibi olmasını bekleyebilir misiniz?
Beklerim, medeni olmak bunu gerektirir diyorsanız, 'uzlaşma kültürü' ile 'ilkesizleşme alışkanlığı'nı karıştırıyorsunuz demektir.
Böyle bir şeyin olabilmesi için, iki iyi yontucuya gerek duyulur ki, bu da ancak marangozluk mesleğinde mümkündür.
Bir uzlaşı sağlanacaksa, Emre Kongar'ın 'darbeciliği', Cengiz Çandar'ın 'vatan hainliğini' en azından birazcık kabullenmeleri gerekir ki, barışçıl bir orta yol bulunabilsin.
Oysa bu iki önemli isim; öfkelerine hakim olabilecek kadar kavga etiğine saygı gösterebilselerdi, bugün uzlaşma kültürü devreye rahatlıkla girebilirdi. Değil ekranın, mahallede kalabalığın ortasında birbirine bodoslama kim girse, yutkunup işine devam edemez!
Zaten medeni olabilmek demekte, hiçbir şeyi dönüşü olmayan yollara sokmamak değil midir? 'Kim kavga ederken medeni olabilir?' diye soruyorsanız, aynı programda Mehmet Barlas'la, Kongar'ın atışmalarındaki mesafeye hatırlayınız derim.
Başka örnek mi? Hürriyet'in cemaatsiz yazarı Ahmet Hakan'la (lakabı ben uydurmadım öyle söylüyorlar. Kanal 7'de haber okuduğu zamanları unutturmak için mi bilemem. Meraklısı kendisine sorsun), Vakit'in boks yapar gibi yazan Hasan Karakaya'sı, kavga kültürünü asla bilemedikleri için; biri diğerine 'sidikli' öbürü berikine 'sen insan mısın?' şeklinde başlayan yazılar yazıyor.
Hangi köprülerin altından ne kadar su geçse, uzlaşma kültürü bu ikilinin arasında orta yol bulamaz. Çünkü onlar tartışmanın, hatta kavganın aslında medeni insanlar arasında iletişimin bir yolu olduğunu bilmiyorlar.
Medeni davranmak; uzlaşmanın yerleşebileceği bir alanı, kavganın içersine bırakmayı da bilmekle mümkündür.
Evlerinde yastık savaşı yapar gibi davranma hakkını, onlara kimin verdiğini bilen varsa, bize de anlatsın lütfen.
Bu aralar, muhtıralar havalarda uçuşup duruyor ya, kavga sınırları ve uzlaşma kültürü meselesi, olup biteni izlerken aklıma takılıp kaldı.
'Yargı; tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdi mi?' sorusunun cevabı o kadar da zor değil. İnsan doğası gereği, ne tarafsız olabilir ne de bağımsız!
Bunları olabilmek için, bilinçli ve sorumlu olmak gerekir ki, bu da insanın doğasını zorlamasıyla mümkün.
İtiraf edin, evde iki çocuğunuz arasında bile tarafsız kalabiliyor musunuz?
Ya da bağımsız olabilmek uğruna, her zorluğa sonuna kadar direnmek size cazip geliyor mu?
Sorumluluk hissetmeden olmaz bu işler!