Ligin en kritik haftasındaki maçları bırakıp; beni Antalya'daki U 17 Avrupa Şampiyonası finallerine çeken bir gerçek vardı. Türk futbolunun elindeki en değerli yaş grubunu izlemek. Ülkenin geleceğini, ligin geleceğinin üzerinde tutmak. Oysa gazetelere baktım da, Hollanda'yı 3 golle deviren gençlerin, satır aralarında bile haber değeri yoktu.
***
Gençlerin arkasında iki özel adam var. Şenol Ustaömer ve yardımcısı Hami Mandıralı. Şenol Ustaömer'i 1996 yılında, İngiltere'de kursa başladığı tarihten bu yana izliyorum. Şov adamı değil, yürek adamı. Adını alın teriyle yazıyor, ahbap dost ilişkisiyle değil. Hami'nin, futbolcuların üzerine "ağabeylik battaniyesi" örttüğünü bilirim. Gerektiğinde, onlarla katıla katıla ağladığını da...
***
Pazar günkü Hollanda maçını Ümit Milli Takımı teknik direktörü Ümit Davala ile birlikte izledim. Eski futbolculardan Metin Altınay da vardı yanımda, Antalyalı Tuncay kardeşimiz de... Hepimizin tırnak içine aldığı bir futbolcu vardı sahada. Bayer Leverkusen'de oynayan Gökhan Töre. Büyük futbolcu olmanın bütün delilleri onda mevcuttu. Abdülkadir'e takıldım, Öztürk'e, Muhammet'e... Defanstaki Emrah'a baktım, kaya gibiydi. Saha ve kulübe birbirini tamamlarken, kazanmak piyesini ezberlemiş de, futbolun romanını yazmaya koşanları izledim sanki. 18 kişilik kadronun dışında kalan diğer çocuklarla da sohbet ettim de, "Üzülmeyin" dedim, "Hepiniz özelsiniz. 3 yıl içinde, ülkenin en büyük kulüplerinde yeriniz hazır!"
***
Ülkemizde yapılan bir şampiyonaya, medyanın üvey duruşu var. Yabancılar ilgi gösterirken, bizim ülkemizde futbolun magazini var, soysuz transfer yalanları var.
***
Bu yazıyı mektuplar sahibine ulaşsın diye yazdım. Umudun pencerelerindeki gencecik resimler fark edilsin diye. Ben ülkemin tohumuna güveniyorum, çürümüş otlarına değil. O yüzden bu çocukların adını bir kenara yazsınlar. Bugün onlara gözünü açmayan yöneticiler, yarın yüklü çekler yazdıklarında, geç kaldıklarını anlayacaklar ama... Gençlere değer vermemek, bizim ülkenin ve medyanın en utanç verici belgesi değil mi zaten!