Küresel ısınmanın başımıza açtığı belalardan birisi de bu mudur bilinmez, korkunç bir hızla başkalaşıyoruz hepimiz. Aynı isimle anılan duygular; dün başka, bugün başka anlamlar taşıyor.
Aşk dediğimizde içimizde hissettiğimiz şey, dün neyse bugün de aynısı mıdır? Ya dostluk, arkadaşlık, yardımlaşma! Dün neyse bugün de aynı mı? Siz ne kadar değiştiniz? En önemlisi,
değişimin ipleri kimin elinde? Ben bugün sizi, '
kıskançlık' denilen doğal afet üzerine kafa yormaya davet ediyorum. Bu konuda hepimizin ciddi bir özeleştiri yapma zamanı geldi de geçiyor bile.
Ve anlıyorum ki kıskançlık, başımıza bela kesilen yeni tanımıyla, canımızı her zamankinden çok daha fazla acıtıyor.
Eskiden, hem kıskanmak hem de kıskanılmak, hepimizin için için '
benim başıma ne zaman konacak' dediğimiz mükafatların ilk sırasında gelmiyor muydu? Bir hatırlayın bakalım, sevgiliniz, karınız ya da yakın arkadaşlarınız sizi kıskandıklarında, içiniz belli etmemeye çalıştığınız bir gururla dolmaz mıydı?
O zamanlar bu iş başa bela bir hale gelmemişti daha.
Aşkla başlamak gerekirse işe, sevgilimizin bizi kıskanmasından nasıl mutlu olduğumuzu yeniden hatırlayın derim size.
Kıskanılmak eşittir aşk! '
seven kıskanır!' O nedenle değil mi zaten; şarkıların, şiirlerin baş tacı ettiği duyguların zirvesinden inmezdi, kıskanmak ya da kıskanılmak arzusu.
Peki, şimdi ne oldu da, kıskanmayı bir hastalık tanısı olarak ele alır olduk? Kıskanılan olmaktan köşe bucak kaçmamızın, kendimizce haklı sebeplerini, bir bir sayıp dökebilecek kadar ne değişti hayatımızda,
dünün en yaşanılası duygusu, nasıl günümüzün kabusu haline geldi?
Hangi ihtiras, kıskanma duygumuzun üzerine sıvaşarak, onu ölümcül bir çağ yangını haline dönüşürdü.
En güzel aşklara giden yolda; aşılmaz dağları aşırtan, bütün vazgeçilmezleri allak bullak eden kıskanmak duygusu, ne oldu da günümüzde, '
psikolog fiyat tarifelerinin' en başında yazılan, tedavisi paha biçilmez bir hastalığa dönüştü.
Geçmişle hesaplaşmalar düzenleyip, medeniyet köprülerini beşer beşer atlama endişesine düşen insanlık, sanırım iç dünyasındaki güzellikleri, yoluna çıkan engelleri aşabilmek uğruna feda ediyor.
Paramparça ediyor dış dünyasındaki zaferler uğruna, içindeki bütün mücevherleri. Bir duygu sağanağını bir hastalığa dönüştürme başarısı, bu asra özgü olsa gerek.
Gazeteler, televizyon haber bültenleri, sonu gelmez kıskançlık cinayetleriyle dolup taşıyor. İş dünyası, her başarının ardındaki
tatlı kıskançlığı, zehirli bir yılana dönüştürmek adına, acımasız kurallar koymakla meşgul. Hepimizin moral motivasyonu sıfır, suratlarımız asık, yüzlerimiz eski zamanlarda bilinmeyen endişe kırışıklarıyla dolu.
Bir zamanların şarkılarına ilham olan kıskançlık, şimdilerde intiharların, parçalanmış yaşamların doğal tetikleyicisi görevini sürdürüyor.
Taammüden kıskanıyoruz ve üzerimize bağladığımız kıskançlık bombalarının piminden ayırmıyoruz parmaklarımızı. Sonra da bir elimizde kadehler, yüzümüzde maskelerle, yalancı endişeler arasında, '
Nerede o eski zamanlar?' deyip yüreğimize hiç uğramayan derin iç çekişleri sıralıyoruz, etrafımızdakilerin suratlarına karşı.
Bir hatırlayabilsek,
kıskanmanın mazideki değerini, ortada ne mutsuzluk kalacak ne de haber bültenlerinde kıskançlık cinayetlerine rastlanabilecek!