Tartışmaya açık her konuda, özellikle
din ve
laiklik konularında kalem oynatmayı seven
Ahmet Hakan'ı, gazetesini alıp okumuyor olsanız da, bir şekilde takip ettiriliyor olduğunuzun farkında mısınız?
Ahmet Hakan'ın, laiklik uygulamalarına yönelik itirazları olmakla birlikte, laikliği,
din devleti karşısında güvence olarak gördüğünü kendi yazıklarından öğrenmiş olduğumuza göre, iki söz söyleme hakkımız doğmuştur.
Önce kendisine,
Fetullah Gülen'in yakın akrabası olduğunu söylediği avukattan gelen tehditten başlayalım. Doğruysa vahim. Elbette kimse fikirlerini açıkladığı için tehdit edilmemelidir. Ancak
Ahmet Hakan'da, hiç kimseyi açık ya da örtülü
tehdit etmemelidir ki, onun özgürlüklerini savunmak konusunda dağ gibi arkasında durabilelim.
Pazartesi günü yazdığı, "
Peruklu Hoca Hanım" başlıklı yazısında, öyle sorular soruyor ki, özgürlükçü ve demokrat olmak bir yana, ulusalcı ve laik olsanız bile bu soruları sorarken derin bir nefes alıp düşünmeniz gerekir!
Ahmet Hakan;
İlahiyat Doçenti Hülya Küçük'ün,
TRT'de '
Din ve Hayat' konusunda görüşlerini açıkladığı programa, perukla katılmasını ağır bir dille eleştiriyor. İtiraz noktasını, kişisel olarak peruklu bir doçente katlanamamak şeklinde ifade etseydi, saygıyla karşılanabilirdi.
Ahmet Hakan, perukla programa katılan Hülya Küçük'e, fetva makamındaki bir hoca gibi uyarılarda bulunuyor. Sorguyu, onun Allah'ı kandırmak mı istediğine kadar getiriyor!
"Siz kimi kandırıyorsunuz, Kendinizi mi? Toplumu mu? Allah'ı mı?" Hani laiktik Ahmet Hakan! Sana ne bütün bunlardan?
Hülya Küçük; Peruğuyla bir televizyon programına katılıyor, Çankaya'da kabule, Üniversitede derse, Orduevinde resepsiyona değil. Söyler misin Ahmet Hakan, bir
insan devlet memuru olunca, apartman dairesine girerken bile ne denir endişesiyle mi dolu olmalıdır? Senin itirazından hareketle soralım, yaptığın programlara hiç başörtülü konuk almadın mı? Haber bültenlerindeki sokak röportajlarına, başörtüsü üstüne peruk takmış kadınlar cevap vermiyorlar mı? Doğrusu bu celalini anlamak zor.
TRT devletin televizyonu olabilir, Hülya Küçük de, devlet memuru. Ancak kişisel özgürlüklerini kullanmasına bunlar neden engel teşkil etsin? Dahası şu
fetva meselesi de nereden aklına geldi? Başörtüsü kullanım şekillerini Kuran'ın esaslarına göre sorgulamak, ne laik devletin işidir ne de laik olduğunu söyleyen senin! Böyle bir laiklik ihlalini, kendine doğal hak olarak nasıl görebildiğini de anlamak zor!
Bunu toplumu korumak değil, insanları tehdit etmek şeklinde algılayanlara karşı, kendini nasıl savunacağını çok merak ediyorum. Bence kimsenin buna hakkı yok. Var diyorsan,
hukukla ilişkimiz nerede başlıyor o zaman!
Senin de çok iyi bildiğin gibi, bu ülkede din konuşmayı din adamlarına bırakmadığımız için, ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.
Laik yazarların işi, Kuran'da başörtüsüne nasıl bakıldığıyla ilgilenmek değil,
din ve vicdan özgürlüğünü savunmaktır. Hatırlatmak istedim!