'Liboş'un derdi başka
Üniversitelere başörtüsü serbestliği getirme çabasındaki işbirliği sırasında gündeme gelen "liberallarin başkaldırısı" biçimindeki tiyatro(!) gittikçe ilginçleşiyor. Başlangıcından bu yana, AKP iktidarına kayıtsız destek verip AB, özelleştirme, ABD, küreselleşme adına Cumhuriyet'in kazanımlarının yok edilmesini alkışlayanlar, başörtüsü bahanesiyle yeni bir sahne oluşturdular. 1900'lerin 2. döneminin hazlı Marksist ve komünistlerinden TİP'li ve sonradan sermaye ile bütünleşip lümpenleştiği gözlenen yazar Çetin Altan'ın aynı ekolden gelmiş çocuklarının ön saflarda yer aldığı sözde liberaller, laiklik ve şeriatten sonra, sınıf savaşları konusunda da racon kesmeye başladı! Mehmet ve Ahmet Altan kardeşlerin öncülük ettiği medyadaki liboş harekatına, bazı üniversitelerde çöreklenmiş numaracı Cumhuriyetçiler ile demokratlığın arkasına saklanan etnik bölücüler de kan pompalıyor. Enteresandır, hiçbirin derdi olmadığı halde; başörtüsü ile laiklik, şeriat ile Cumhuriyet, demokrasi ile de etnik bölücülerin dillendirdikleri gündemde tutulur. Fırsatları değerlendirmede ustalaştıkları için en olmadık zamanda bile hedeflerine yol açarlar.
Gündemdeğiştirmenumarası Medyanın "AKP ile liberallerin savaşı veya ayrışması" diye tanımladığı gelişme yine iktidara yarıyor. Başörtüsü gibi iç politikadaki riskli tartışmalar, liboşların tatlı su kurnazlığına dayalı savaş görüntüleriyle başka alana kaydırılıyor. Yani gündem değiştiriliyor. Bu sayede AKP'nin siyasi tabanı da moral buluyor. Milli-manevi değerleri önemseyen kitleler, laylaylom yaşayıp hayat anlayışları farklı sonradan görme burjuvaların kendilerinden koparak uzaklaştıklarını sanıyor. Aslında, yok öyle bir şey! Liboşlarla iktidarlar kucak kucağa! Sadece öncelikler için mücadele ediyorlar. Onun için de birbirlerine yüklenirken, tabana dayalı söylem geliştiriyorlar. Başbakan onlara "Bırakın ham hayalleri, Türkiye gerçeğini görün" diye, onlar "Tuzu kurularla yoksullar arasındaki sınıf savaşı" sözleriyle Başbakan'a laf yetiştiriyorlar.
İşbirlikçilikteyarışıyorlar Oysa iki taraf da inandırıcı değil. "Cambaza bak" işindeki gibi halkı yönlendirip meşgul ediyorlar sadece. Başarılı da oluyorlar. Halkımızın bir yanı "Nasıl da ağızlarının payını veriyor" diye Erdoğan'ı, diğer yanı "tuzu kurularla yoksulların savaşını anlatıyorlar" sanarak sırça köşklerde kilometre dolduran liboşları yere göğe sığdıramıyor. Haydi, Erdoğan'ı anladık; o, yüzde 47'lik taraftar kitlesi ile zaten tribünde üstünlük sağlamıştı! Ama, şu liboşlara ne demeli? Varsayoksa küresel sermaye, AB ve ABD çıkarları, etnik ırkçılık ve dincilik ile yatıp kalkarak emperyalistlerin işbirlikçiliğinde rakip tanımayanlar, nasıl bu denli muhatap bulabiliyor? Doğrusu "bulmaca" gibi...