Ağır elbise
Yeni bir yılın kavşağında, eski zamanlardan kalma bir adam çıktı karşıma. Yılların hırpaladığı gözlerinde soluk bir ışık vardı. "İyi seneler" dedim, acı acı gülümsedi. Ve yeni yılın ilk mesajını verdi bana. "Hayatın insanlara bahşettiklerini, insanların vahşeti yok ederken, senelerin iyi olması mümkün mü?" Güneşli bir havada, karamsar bir mesaj, hiç de hoş gelmedi bana.
***
Ömrünü özetledi kısa bir muhabbetten sonra. "Gidiş iyi gidiş değil, benden duymamış ol" dedi. "Kimden duymuş olayım" dedim. Tarih kitaplarından bir sözcük çıkartıp önüme koydu. "Gılgamış Destanı'nda der ki: Sonsuza kadar çökmeyecek bir ev yapabilir misiniz?" Şaşırdım. "Kader bile çekildi aradan" dedi. "Sen paradan haber ver!" Öznesi para olan değerlerin cümlesine, harika bir gönderme yaptı. "Paranın yıkamayacağı bir rejim ve değer göster bakalım!"
***
Yılbaşı gecesi yüzlerce mesaj gelmişti telefonuma, ama hiçbirinde bu denli gerçekçi bir yaklaşım yoktu. Yılın her günü göbek atılan bir ülkede, insanların nereye gittiklerinden bile haberi yoktu belki. Bir yanda şampanya kadehlerini tokuşturanlar... Öte yanda bombaları tokuşturanlar... İki arada bir derede kalan ülkenin, boğazının sıkılması şaşırtmamıştı adamı.
***
Yürek herkesin gizli kaptanıydı. Adam da hayat denizinde, meselelere derinden bakmasını yıllar önce öğrenmişti. "Bu ülkeyi karanlık yapan ve barıştan uzaklaştıran, yalana ve sinsiliğe bu kadar müptela olan insanlar değil mi?" diye bir soru yöneltti bana. Bir an gözlerini kapattı. Sözleriyle açılan yaraları, benim kapatmamı istediği için belki.
***
İşine geleni pek çabuk unutan ama kinini ve nefretini asla unutmayan bir toplumdan haberi vardı. Veda ederken, "Sen kimsin amca?" dedim, aslında en başta sormam gerekeni sona saklamıştım da, yine geç kalmıştım belki. "İyi günler" dedi, sırrını benden esirgedi. Onun, acı gerçeklere kafa tutan yaşlı bir şövalye olduğunu düşündüm. Yılın ilk gününde, bizlere hayatın ağır elbisesini giydiren.