Herkes kendi siperine
Eskiden ne kadar cesurduk, gözü kara, delikanlı. Korkmazdık hiçbir şeyden, hiç kimseden. Olur olmaz kuruntularla ürkütüp kaçırmazdık kendimizi neşeden, eğlenceden. Esirgemezdik gözümüzü budaktan. Çocuktuk daha, belki de ondan. Açınca sonuna kadar kollarımızı bizimdi her şey. Ötesi boş, berisi yalan. Geride var mı bir şey bakmazdık o zaman. Dün çoktu ama yoktu bizim için. Yarına daha vakit vardı. Belki de günü yaşama lüksü bir çocuklukgençlik alışkanlığıydı. Birileri "Büyüyünceunut" diye kulağımıza fısıldamıştı. Bizimiçinvarsayoksaaşktıyaşam. Ölebilirdik sevdiğimiz için, öldürebilirdik. Ama kan dökmek değildi niyetimiz, emelimiz gayemiz. Eli eline değmemiş sevdalarımız vardı aylar yıllar süren. Gözünün rengini bile birkaç ay sonra gördüğümüz. Çekinip gözüne bakamadığımız sevdalar. Laf olur söz gelir diye toz kondurmadığımız oğlanlar, kızlar. Herşeyçokbaşkaydıozamanlar. Tanırdık aşkı. Kim kimi seviyor anlardık gözünün içine bakana kadar. Kolaydı insan tanımak. Ya da en güzeliydi tanımadan kimseleri korkusuzca enginlere açılmak. Yoktu karabasanlarımız. Rengarenk rüyalarımızda ne aldattık ne aldatıldık. Sabahlar iple çekilirdi işte o vakitler. İş yoktu güç yoktu. Patron yoktu, yoktu para pul derdi. Beşparasızdabizimdidenizkenarları,ağaçgölgeleri. Düğünlerde göbek atıp, cenazelerde ağlamaya zamanımız vardı. Kaçıp gitmek için planlar yapıp da saklamazdık divan altlarına. Özümüz sözümüz birdi. Tutulmayacak sözler vermezdik hem. Temkinli olmayı da sonradan öğrendik. Tereddüt etmeyi de. İsmimizikazıdığımızbanklardankalkıncasavaşalanınınortasınaitileceğimizidüşünmemiştikhiç. Kırıp dökmeden severdik birbirimizi. Bilirdik köküne kadar her şeyin kıymetini. Sonraneoldu?Büyükkentlermibozdubizi,televizyonmu? Yoksa yaşlandıkça renk değiştirip, küflenip sahibini mi zehirliyordu insan kanı? Yap-boz tahtasına döndü bir anda hayat. Endişe çöreklendi her bir yerimize. Korkar olduk elimizi uzatmaya kolumuzu alamayız diye. Herkes koca apartmanlarında kendi siperlerine çekildi. Gülmeye tamam da, ağlamaya gelince iş dayamadık başımızı hiçbir omuza. Birinin yanında ağlamak beyaz bayrak sallamaya eşti artık. "Seviyorum" demek toprak vermek. Savunurken sınırlarımızı sıkışıp kaldık dar çerçevemize. Eksik yanlarımıza yara bandı yapıştırınca iyileşiriz sandık. Saklanınca görünmeyiz. Yalandan sohbetlerde hep kitaplardan, filmlerden, şarkılardan örneklere sığındık. Kalp ağrımız görünmesin diye ser verdik de sır vermedik. Bir şarkı tutturduk. Gerçek aşk vardı onu arıyorduk sadece. Oyalanmak istemiyorduk gelip geçici birileriyle. Nasıl büyük yalan. Nasıl korkuyoruz parçalara ayrılmaktan. Ve tekrar toparlanamamaktan. Kilitleri açmak birini içeri almak ne zor şey. Bizbukadartemkinli,ürkeksaklanmışkenköşelerekovalasınistiyoruzbizi. O kadar kaçtık ki, artık ayağımıza takılsa da tanımayız kendisini.