Sevdanın el yordamı
Uyandın ki, teksin. Komşu yastıkta yavuklu başının açtığı çukur arıyorsun. Nafile... Kokusunu bile alıp gitmiş sevdiceğin. Tekil başınasın. Evinde değil, hasım koruluğunda yol yitirmiş hallerdesin. Kapılar, kilitler, dolaplar, tavan, taban, masa, sehpa, mutfak rafları, küllükler, diş fırçası, kurşun kalem, piyano, saksı yani her ne varsa içeride, ne kadar da yabancı...
O GİYOTİN Tanıdık bir kaç şey var yine de. Ağzında pas tutmuş tat. Gözlerinde feri firar loş bakış, yüreğinde ince sızı. Yalnızlığın bir giyotin olduğunu bilmezdim. Böylesi keskin, kıyıcı, ağır. Boynunun üzerine ansızın çöken, başını bedeninden ayırır gibi ruhunu bin parçaya bölen nalet bir giyotin... Aradığın ne? Farkında değilmiş gibi yapıp, güya kendini de kandırarak, dip köşelerde neler aramaktasın?
HER ŞEYİNİ Unutulmuş bir gömlek, eşarp, bir makyaj kalemi, lens kutusu, ya da içinde katıksız sevgi sözcükleri dolu replikler mi? Uyansana salak!.. Sen o dip köşelerde mi kaybettin de oralarda aramaktasın 'her şeyini'. Şimdi ihtiyacın olmayan tek şey de pusuda bekliyor. "Kötüsün, kırıcısın, yalancısın, sahtesin, zalimsin" diye haykıran 3-5 satırdan savrulan her bir harf, düşsel şarapnel parçalarına dönüşüp her yerinden ayrı vuruyor. Yitik sevgili, ayrılığın sürek avında avcı olmuş, her attığını '12'inden tutturuyor. Sana bağırarak düşmek kalıyor. "Ahh yandım!.."
|