Alacaklı çocuklar
Büyüdüğüm sokakların özlemine kapıldım da, geçenlerde ziyaret ettim. Her şey yerle bir olmuşken, köşedeki bakkal yerinde duruyordu. Aynı Cevdet Amca'ydı karşımda duran. Saçları aklaşmış, gözlüğünün camları büyümüştü.
***
Şaşkınlığımı anladı, "Buyur evlat" dedi. Kendimi tanıttım, gülümsedi. "Tanımaz mıyım. Bende bütün çocukların hayali duruyor." Gözlerimin, yüzündeki çizgilerin üzerinde gezindiğini hissetti. "Zengin bir hayatın gözünün içine bakarak yaşlandım" dedi. "Şimdi ne yapıyorsun?" dedim. "Hayal satıyorum" diye karşılık verdi. "Mesela" dedi. "Senin çocukları uzaydaki maça götürdüğün harika bir hayalin vardı. En çok onu satmak hoşuma gidiyor." Bu hayalin içinde kaldı sanki, gözlerinin içi parladı.
***
"Bugün siftahın benden olsun" dedim, cebimden çıkarttığım parayı uzattım. "Olmaz" dedi. "Ben para almıyorum." "Çocukluğumun sana borcu var" dedim, yıllar önce kapısının önünden aşırdığım şekerlerin parasını ödemek istedim bu kez. "Yoo" dedi. "Onları ben bırakıyordum, sizlerin ağzı tatlansın diye."
***
Ona göre, çocuklar eskisi gibi değildi artık, "O televizyon denilen kirli kutu, ne hayal bıraktı, ne sevgi" dedi. Başımı öne eğdim. Cam göbeği renginde bir misket duruyordu yerde, eğilip aldım. Çocukluğumun en değerli hazinelerinden birine, işime yaramadığı zamanda sahip olmak, armağan gibi geldi. Geçmişin yansımasından gözlerim kamaştı yine. Cevdet Amca eski zamanlardan kalan bir gazoz şişesini uzattı bana. "Sen aç" dedim, açtı. Bir yanardağ patladı sanki. Bir dikişte içtim.
***
Hayallerin gerçeklere yenildiği bir düzende, günü siftah yapamadan geçiren hayal satan bakkaldan çıkıp, kendi yoluma uzandım. Çocukluğumun o bakkala borcu olduğunu sanıyordum. Aslında, çocukluğumun herkesten alacağı var. Süleyman Demirel ve ardından gelen bütün başbakanlardan...