Batı'nın çıkarları ve BOP'un sonu
Cumhuriyet gazetesinde ErginYıldızoğlu imzası ile yayımlanan aşağıdaki derleme, FinancialTimes'ta 14 Mayıs'ta yayımlanan bir makaleyi esas alıyor. Makalenin başlığı: TurkeytestsIslamicappetitefordemocracy. (Türkiye, demokrasi için İslam'ı deniyor) Yazarı, RoulaKhalaf.
***
Yazara göre, Türkiye'de yaşanmakta olanlar, bölgedeki siyasal İslam açısından çok önemli. Yazıda; eğer siyasal İslam taraftarları bu gelişmelerden, parlamenter mücadelenin işe yaramadığına (diğer bir deyişle amaçlarına barışçıl yollarla ulaşamayacaklarına) ilişkin sonuç çıkarırlarsa, Batı açısından çok olumsuz bir durumun oluşacağı savunuluyor. Öyleyse, Türkiye'de sürmekte olan siyasi mücadeleyi AKP'nin kazanması, ulusalcı laik güçlerin kaybetmesi gerekiyor. Batı'nın çıkarları gereğince... Umarım (E.Y.) bu Financial Times yazısı, sorunun salt laiklikdemokrasi çelişkisinden çok daha derin bir dinamiğe sahip olduğunun görülmesine yardımcı olur. BOP, Ortadoğu'da ABD yanlısı, neo-liberal rejimler oluşturmayı amaçlıyordu. Bu deney ilk önce Türkiye'de AKP Hükümeti'yle başladı. Mısır'da Müslüman Kardeşler sırada bekliyor.
***
Diğer bir deyişle yeni oryantalist proje şöyle: Ortadoğu'yu Batı'nın gereksinimlerine göre şekillendirilmiş dini ideolojileri benimsemiş partiler, kadrolar ve hükümetler yönetecek. Batı açısından güzel bir proje. Ama iki sorunu var. Birincisi bizimle ilgili. Ilımlı İslam, Batı'ya yakınlaşmak değil, Batı'dan uzaklaşmak anlamına geliyor. Batı'nın bu yaklaşımı, Batı-Doğu arasında köprü fantezisine son veriyor. Sen Doğu'dasın Doğu'da kal. AB sevdasıyla, AKP'yi destekleyen sözde liberaller, bakalım bu demir leblebiyi nasıl hazmedecekler! Ben kendi hesabıma, Aziz Nesin'in Ah Biz Eşekler öyküsündeki eşek gibi, değil değildir, demeye devam edecekler diye düşünüyorum, ta sonunda gelişmeler onların yaşam alanlarını da karatmaya başlayana kadar. O zaman da çok geç olacak.
***
İkinci sorun (Bizi de ilgilendiriyor) özellikle Batı ile ilgili. Financial Times'taki yorumda, bir Müslüman Kardeşler'in temsilcisinden aktarıldığı gibi, siyasal İslam, "Acaba biz de demokratik yollardan iktidara gelebilir miyiz" diye düşünerek, Türkiye'deki gelişmeleri ilgiyle izliyor. Gelebileceklerine ikna olurlarsa herhalde silahlı mücadeleyi bırakacaklar. Bu tartışmayla, soldaki reformistlerle devrimciler arasındaki paralelliği göz önüne alınca ortaya çıkan durum aynen şöyle; siyasal İslam'ın tartıştığı nihai hedef değil, oraya gidiş yöntemi. Bir başka deyişle şeriat düzeni kurulacak, ama Hoca'nın deyimiyle kanlı mı olacak kansız mı? Pasif devrimle mi olacak, yoksa olağan bir devrimle mi? Ama nihai hedef her iki yol için de İslami bir rejim oluşturmak. Bu Batı için bir sorun olmayabilir. Suudi rejimiyle yaşadıktan sonra, başkanlık sistemiyle yönetilen İslami bir "hakikat rejimi" ve "jurisprudence" altındaki bir ülkeyle de yaşayabilir. Peki ya biz, biz yaşayabilir miyiz?
***
Financial Times'ta çıkan makalenin özünü ve o makale üzerine meslektaşımız Ergin Yıldızoğlu'nun oturttuğu yorumu okudunuz. Büyük Ortadoğu Projesi'nin (Sonradan Kuzey Afrika ülkeleri de buna eklendi ve Geliştirilmiş Ortadoğu Projesi GOP haline getirildi) temel hedefinin ne olduğunu Batı'nın en etkili yayın organları açık açık yazıyor ve yorumluyor. Bu temel projenin en sağlam ayaklarından biri neydi? Türkiye'yi 1 Mart tezkeresi ile Amerika'nın güçlü bir müttefiki olarak Irak'a çekmek, daha etkili ve cazibeli bir Ortadoğu aktörü haline getirmekti. Müslüman Türkiye'nin, Müslüman bir ülkeyi işgal etmesi sonucunda ortaya çıkabilecek devasa belalar ne kadar hesaba katılıyordu orası ayrı.
***
Asıl maksat, Amerika'nın yanında Irak'a girerek aferin alan hükümet çevrelerinin, içerideki iktidarının giderek daha da pekiştirilmesi, Batı'nın bölgesel istekleri yerine getirilirken, AKP'nin de ideolojik isteklerinin usul usul ülke içinde uygulamaya konulması idi. BOP Projesi, ciddi biçimde akamete uğratılmış olmakla birlikte, AKP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bu kadar ağırlık vermesini, neden doğru okumak gerektiği tam da buradan açıkça anlaşılıyor. İktidarın pekiştirilmesi.
***
Bu halde, Amerikalı neo-con'ların AKP Hükümeti'ne tezkere fiyaskosundan dolayı ne kadar hınç ve öfke duyduklarını anlamak artık o kadar da zor değil. Tıpkı inanılmaz toplumsal ve kurumsal muhalefete rağmen, AKP'nin (başta Erdoğan olmak üzere) Çankaya'da ille de bizden biri oturacak, diretme ve dayatmasının, nereden kaynaklandığını anlamanın da hiç zor olmadığı gibi. Ve tabii karşı güçlerin de Çankaya için gösterdikleri direncin ve toplumsal muhalefetin stratejik değeri bu şekilde açıkça ortaya çıkabiliyor.
***
Son sözümüz bizim neo-libarellere! Hani ya, kimi Avrupa Birliği sözcülerinin, çok değerli(!) İngiliz gazetelerinin ve yerli yabancı stratejistlerin yorumlarına bu kadar itibar ediyorlar, Financial Times'te nal gibi yayımlanan yukarıdaki makaleyi niye hiç görmüyorlar? İşte adamlar dürüstçe, Amerika'nın BOP projesi ile Türkiye'ye biçtiği İslami elbiseyi açıkça yazıyorlar. Niçin bizim neo-liberaller hiç bunlara değinmiyorlar? Kör gözüm parmağına, AKP'yi savunmaktan ve desteklemekten başka bir şey görmüyor gözleri. Çünkü üç sınıfa ayrılıyorlar; bir kısmı safiyane bir biçimde Türkiye'de radikal bir transformasyona inanmıyor, beklemiyor; diğer bir kısmı ancak iktidardan beslenerek yaşayabiliyor; geri kalan kısmının da zaten Londra'da, Paris'te veya New York'ta temelli ikamet edebilecekleri, evleri var. Türkiye'de Amerika açısından demokrasinin tepelenmesi sorun olmaz. Ama bizim neo-libareller Amerikalı değil ki birader!