Ne güzel hikaye!
İki liseli arkadaş, mezun olduktan sonra yurt dışında eğitimlerine devam etmek üzere yıllarca harçlıklarını biriktirmişler. Her türlü fedakarlığa katlanmışlar. Mezuniyetten sonra, Milli Eğitim Bakanı'nı ziyarete gidip, yurt dışında okumaya gönderilmelerini talep etmişler. Bakan, gençlerden birini dışarı çıkartmış ve içeridekine, "Seni gönderebilirim ama arkadaşını gönderirsem dedikodu olur, 'Oğlunu gönderdi' derler, onun için onu gönderemem" demiş. Bu durum dışarıdaki öğrenciye söylendiğinde, üzülmüş ama sonra şöyle demiş: Öyleyse benim biriktirdiğim parayı da sen al. Evet, bu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL'dir. Dedikodu olmasın diye göndermediği kişi de oğlu, sonrasının ünlü şairi Can YÜCEL'dir. Bu gerçek öykü henüz bitmedi.
***
Arkadaşı, İsviçre'ye gider ve burada tıp eğitimi alır. O kadar başarılı olur ki, dünyada onun adını duymayan tıp adamı kalmamıştır. Bu profesör, Türk olduğunu her fırsatta haykırmış, kendi icat ettiği, tasarladığı ameliyat aletlerine; Ayse, Ceylan, Leyla, Eşek Semeri gibi Türkçe isimler vermiştir. Tahmin edeceğiniz üzere, bu kişi Türkiye'de bir hastane açmak istemiş ama Türk bürokrasi duvarını aşamamış ve halen bunu gerçekleştirememiştir. Oysa İsviçre; 60 yaşını aşan doktorlara ameliyat izni verilmediği halde, 2 yıl üst üste yasalarını değiştirerek ona bu hakkı tanımıştır.
***
Bu ünlü cerrah sonunda Türkiye'de tüm üniversitelerimizde takdir gördü ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez, TBMM tarafından "Onur Madalyası" ile taltif edildi. Bu kişi; Prof. Dr. Gazi YAŞARGİL'di.
***
Hikaye daha bitmedi. Ünlü şarimiz Can YÜCEL'in oğlu yeni Can YÜCEL doktor olarak mezun oldu ve babası onu can arkadaşı Gazi YAŞARGİL'e gönderdi. O da onu beyin cerrahi olarak yetiştiriyor. Şu an Doç. Dr. Can YÜCEL, babasının en yakın arkadaşının yanında çalışıyor.