İhaleye fesat karıştırılmadı
Dünkü yazımda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Dubai veliaht prensi El Maktum ile kurduğu Gayrimenkul Ortaklığı'na, İETT arazisini, 100 milyon dolarlık aynsermaye olarak koymak istediğini hatırlatmıştım. İyi ki, itiraz sesleri yükseldi, iyi ki muhalefet ağırlığını koydu da arazi bedavaya gitmedi. 2006 yılında 100 milyon dolar, 2007'de KDV ile birlikte 832 milyon dolar. Bu örnek herkesin kulağına küpe olsun. Kapalı kapılar ardında imzalanan protokollerle, şeffaf yapılan ihale arasındaki farkı hepimiz fark ettik. İstanbul kazandı.
***
Ahmet Nazif Zorlu ismi, Türk Ticaret Bankası'na ilişkin ihaleyi hatırlamamamıza da vesile oldu. Mesut Yılmaz, gece yarısı Kamuran Çörtük'ü çağırmış ve Zorlu'nun en fazla 500 milyon dolara çıkacağına dair bir haberi Korkmaz Yiğit'e iletmesini istemişti. Korkmaz Yiğit'in arkasında Alaaddin Çakıcı'nın olduğu ve diğer katılımcıları da tehdit ettiği istihbarat örgütleri tarafından da, Mesut Yılmaz tarafından da biliniyordu. Yılmaz, ihaleye fesattan dolayı Yüce Divan'da yargılandı. "Türk Ticaret Bankası'nın satışına niçin karıştığı, kişilerle neden görüştüğü" kendisine sorulduğunda, "Amacım, mafyanın ihaleye uzak durmasını sağlamaktı" cevabını verdi. Oysa tam da aksine, Alaaddin Çakıcı ile birlikte hareket eden Korkmaz Yiğit'i kayırdı. Amacımız Mesut Yılmaz'ı karalamak değil. Ama, yöneticiler hile yapınca veyahut keyfi davranınca, ülkenin ne büyük bir servet yitirdiğinin iyice idrak edilmesini istiyoruz. Sözümüz sadece Mesut Yılmaz'a değil, bugünkü idarecilere de. 1 yıl önce 100 milyon dolar bedel biçilen bir arazi, serbest rekabet sonucunda 800 milyon dolara çıkabiliyor. Daima özenli davranılsa, davetiye usulü yerine, İhale Kanunu'nun şartları uygulansa, anladığımız kadarıyla her kalemde, milyonlarca dolar, idarenin lehine avantaj sağlanabilecek. Şeffaflık, dürüstlüğün teminatı.