Tezkere vakası
Benim kafam mı teklemeye başladı, yoksa başka bir şey mi var çözemiyorum. Belki de, küresel petrol ve silah tröstleriyle paralel düşünemediğim için olayları anlamakta güçlük çekiyorum.
***
1 Mart geldi geçti ya, bazı gazeteciler hâlâ, keşke Amerika ile birlikte Irak'a girseydik, diyebiliyor. O vakit, PKK'nın işi çok daha kolay bitirilirdi, Kuzey Irak'ta bir Kürk devleti olasılığı da ötelenirdi, demeye getiriyorlar.
***
Öztürkçesi şu: ABD Dışişleri Bakanı Rice, açık açık Kürdistan diyor. Tezkerenin reddi yüzünden Türkiye'yi cezalandırıyorlar.
***
Peki!.. Kuzey Irak'ta kurulan kukla hükümetin, çıkardığı petrol yasası ile ülkenin çok zengin petrol kaynaklarının işletme haklarının yaklaşık 40-50 yıllık bir süre için kimlere bırakıldığını biliyor muyuz? Biliyoruz. Dünyanın en büyük petrol tröstlerine!.. Kalan kırıntıları da sus payı ve bekçilik ödeneği olaraktan Kürtler'e ve Şiiler'e paylaştıracaklar. Trilyonlarca dolarlık malı, asıl Amerika ile İngiltere götürecek.
***
O halde: Amerika ile birlikte Irak'a savaşın göbeğine girseydik. Filiz gibi delikanlılarımızın hayatlarını tehlikeye sürükleseydik. Ailelerin ocaklarına incir ağacı dikecek bir savaşın aktörlüğüne soyunsaydık. Ekonomiyi de iyice riske soksaydık. Sonuçta ne yapmış olacaktık? Dünya petrol şirketlerinin bekçiliğini yapmış olacaktık. Bir ülkeye, özellikle de Atatürk'ün Türkiye'sine bu kadar onursuz bir görevi nasıl layık görebiliyorlar, şaşırıyorum.
***
Efendim, PKK bitirilecekmiş! Kürdistan devleti suya düşecekmiş! Bize de petrol (Kerkük merkük) payı düşebilecekmiş... Onursuz, haysiyetsiz bir görev için çocuklarımızın hayatlarını ateşe atmamak mı daha onurlu bir davranıştır, yoksa böyle bir görevi kabul etmek mi? Kaldı ki Blair bile pes etti, askerlerimi çekiyorum, demektedir bugün...
***
Anladık, silahtı, petroldü, terördü, falandı filandı... Ama onurlu, çağdaş ve barışçı bir ülke istemek de gerekmiyor mu? Onursuzca petrol bekçiliği yapmaktansa, onurumuzla terörle boğuşuruz, ne yapalım yani...