Sevgililer Günü'nde alternatifsiz aşk
Sevgililer Günü'nde Kerem'i hatırladım. Simsiyah parlak gözleri... uzun kirpikleri. Her gülüşünde meydana çıkan inci gibi dişler... Ya çapkın bakışlarına ne demeli! O, beni unuttu mu acaba? İsmimi anıyor mu? Beni hatırlıyor mu? İstanbul, o olmayınca bomboş. Güneş eskisi kadar parlak değil. Oysa, bahar havasının ışıklı günlerini yaşıyoruz. Ama gel bir de benim hasretle yanan yüreğime sor. Videodan görüntülerini seyrediyorum; kahkahası... öfkesi.. çığlıkları. Ve sevgiyle beni kucaklayışı... Sabah gezintilerimiz. Sahilde balık tutan kalabalığın içine dalıp, plastik kovalarda yolunu şaşıran balıklarla oynaşmamız. Mado'dan aldığımız dondurma külahını büyük bir iştahla yemesi. Bir ufak çikolata için bana yaptığı şirinlikler. Caminin önünden geçerken "Amin" deyişi. "Allah Baba"ya, yanılıp, "Ali Baba" diye seslenişi. Evet... 2.5 yaşındaki torunum Kerem'den söz ediyorum. O benim son aşkım. Her aklıma geldiğinde burnumun direği sızlıyor; minicik ellerinin sıcaklığını avucumda hissediyorum. Sesi kulaklarımda çınlıyor. 3 ay sonra dönecek Amerika'dan. Gene Boğaz gezilerimiz başlayacak. Ona Toys R Us'tan oyuncaklar alacağım. Etiler Up Town'da otomobillere bineceğiz. "Canım anneannem" diyerek bana dünyaları bahşedecek. Onun bir gülümseyişine "Acem mülkü feda olsun" diye düşüneceğim. "Aşk" geçici bir heves, bir tutku, bir yudumluk zevk derler ama, toruna duyulan hisler galiba kalıcı oluyor.. ömür boyu sürüyor; sıcaklığı hiç kaybolmuyor. Nereden mi biliyorum? Annem bu aşkı benim oğlum Mehmet Ali'ye duydu. Ve hâlâ ilk günkü heyecanını kaybetmedi. Mehmet Ali'nin bir tatlı cümlesi, onun için en büyük mutluluk kaynağı. Sonra bu aşkta alternatif yok; dolayısıyla aldatma yok. O benim biricik torunum, ben ise onun yegâne anneannesiyim.