ABD ve Kürt devleti
Amerikan halkının Demokratları tercih ederek Bush'u cezalandırması, Irak'taki gelişmelere de tesir edecek. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in istifası, şahinler devrinin de sonunun geldiğinin habercisi. Siyasi gözlemciler, ABD güçlerinin yavaş yavaş Irak'ı terk edeceğini, buna mukabil, Kürt bölgesi diye anılan Kuzey Irak'ta önemli birliklerin uzun yıllar kalacağını belirtiyor. Irak bölünüyor. Ortadoğu'da sınırlar yeniden çiziliyor. Çekiç Güç'ün şemsiyesi altında atılan ilk adımlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kırmızı çizgilerine rağmen, Kürt devletinin kurulması biçiminde neticeleneceğe benziyor. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti'nin güney sınırı, kültürel ve tarihgerçekler bir kenara bırakılarak, Musul'un coğrafözellikler itibariyle Anadolu'nun ayrılmaz bir parçası olduğu gözardı edilerek, Cemiyet-i Akvam tarafından çizilmişti. Halbuki, Musul ve Kerkük, Misak-ı Milli hudutları içindeydi. Ve milli mücadele, bu bölgeyi de kurtarmak üzere gerçekleşmişti. Mustafa Kemal Paşa 1 Mayıs 1920'de Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada, "Milli hududumuzun İskenderun'un güneyinden geçip, şarka doğru uzanarak, Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva ettiğini" söylüyor, "İşte hudut-u millimiz budur" diyordu. Ama, İngilizlerin direnci yüzünden, bu "kırmızı çizgi"mizi unutmak zorunda kaldık. Önce Lozan Antlaşması'nın 3. maddesiyle, Türkiye ile Irak arasındaki sınırın İngiltere ile anlaşıp belirleneceğini kabul ettik; bir anlaşmaya varılmadığı takdirde, konu, Milletler Cemiyeti'ne götürülecekti. Anlaşma sağlanamadı; Milletler Cemiyeti de, 5 Haziran 1926'da imzalanan Ankara Antlaşması'yla bugünkü Türkiye-Irak sınırını belirledi.
***
Amerikan seçimlerinden sonra, Irak açısından yeni bir süreç başlıyor. Bizim dikkatle izleyeceğimiz, müdahale etmeye çalışacağımız bir süreç bu. Bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını engelleyemeyiz. Tıpkı, 1920'li yıllarda Musul ve Kerkük'ün Irak Krallığı'nda ve İngiliz mandası altında kalmasına mâni olamadığımız gibi. Esas itibariyle, güvenlik meselesinin üzerinde durmalıyız. Kuzey Irak'a, Kürt bölgesine yerleşen ABD'nin PKK'ya karşı tavır almasına, bu örgütün kökünün kurutulması için çaba sarf etmesine çalışmalıyız. İki farklı tavır var Türkiye'de. Bir grup insan, Batı'ya ve ABD'ye kuşku ile bakıyor ve onların Türkiye'yi bölme niyeti taşıdığını ileri sürüyor. Endişeleri arttıran unsurlar yok değil. Ama bazen öküzün altında buzağı aranıyor. Meselâ, Abdullah Öcalan'dan "Bay Öcalan" diye bahsedilmesi bile, ülkemizde büyük tepki yaratabiliyor. Hatta, "bay" yani "mösyö" veya "mister" kelimeleri "sayın" diye tercüme edilerek, Batı'nın Öcalan'a saygı gösterdiği bile söyleniyor. Oysa lisan bilen herkes, mösyö veya mister'in bir saygı ifadesi olmadığının ve cinsiyet ayırımını gösterdiğinin farkındadır. İşte Türkiye'den yükselen itiraz sesleri karşısında, AB İlerleme Raporu'ndan mösyö/ mister (Mr) kelimesi çıkarılmış ve sadece Abdullah Öcalan ifadesi muhafaza edilmiştir. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Dışişleri yetkilileri, bunu memnuniyet verici bir adım olarak değerlendiriyorlar. Maalesef hep önemli olmayan konulara kapılıp, işin esasını gözden kaçırıyoruz. İşin esası, Batı'nın PKK'yı terör örgütü olarak değerlendirmesidir. Ama bunun da ötesinde, ABD'nin Kuzey Irak'taki PKK örgütünün kökünün tamamen kazınması için bize samimi bir destek vermesi, vaadlerin ötesinde ciddi adımlar atmasıdır.