Yine bir Pazartesi Ve tatil dönüşü...Bu gün 15 günlük tatilden sonra tekrar okullar açılıyor. 15 milyon öğrencimiz ders başı yapıyor. Bu 15 milyon anne, bir o kadar da baba demektir. 600 bin öğretmeni ve idareciyi de buna eklersek, okulların 46 milyon insanımızın hayatını doğrudan etkilediğini görürüz.
Bu gün pek çok öğrenci için arkadaşlarına ve öğretmenlerine kavuşmak demektir. Ancak bazı öğrenciler için de adını son yıllarda sıkça duyar olduğumuz "Pazartesi Sendromu" söz konusu olabilir.
Tatil sonrası sendromu (leisure sickness) da denen bu problemin çocuklar üzerinde etkisi nasıl görülüyor? Avrupa Koleji Rehberlik Birimi Başkanı Sibel Durak, bunu "Tatilin ardından okula başlamakla ilgili isteksizlik ve mecburiyetin verdiği sıkıntı hali" şeklinde tanımlıyor. Bu durumlarda en sık baş ağrısı, kas ağrısı, yorgunluk ve bezginlik gibi belirtiler görülüyormuş.
Belki de bu anksiyetenin nedeni, "Pazartesi" olgusunun çağrıştırdığı olumsuzluklardır.
Örneğin, erken kalkmak, derse girmek, bir konuya ve öğretmene odaklanmak, başarılı olma mecburiyeti, ödevler, sınavlar Pazartesi gününe anne-babalar da olumsuz anlamlar yüklüyor olabilir. "Yarın okula gideceksin erken yatmalısın" gibi gerginlikler çocuğa yansıyabilir.
***
Tatilin düşüncesi bile, nasıl ki sıkıntıların azalmasını sağlıyorsa, ruh sağlığını olumlu etkiliyorsa; "Tatil bitti" kavramının da mutlaka olumsuz etkileri olacaktır.
Olumsuz etkiyi en aza düşürmek için ne yapılmalıdır? Kent State Koleji Rehberlik Birimi Başkanı Neval Özkan "Anne babalar çocuklarının istekle okula gitmesini, özenle hazırlanmasını beklerler. İşte tam da bunu sağlayabilmek için öncelikle "Pazartesilere" kendi bakışımızı gözden geçirmeliyiz.
Bunun için de ilk olarak, Pazar günlerini kaliteli geçirmeye çalışmak gerekiyor. Çocuklarımızla, kendi okul yaşantımızdan eğlenceli, hoş anılarımızı paylaşabiliriz. Bu, onların da size kendilerini açmalarına zemin hazırlayacaktır.
Okula hazırlık faaliyetlerini, eğlenceli bir oyuna dönüştürerek yapmak konusunda marifetli de olmalıyız" diyor.
***
Görülüyor ki ilk iş anne-babalara düşüyor.
Çünkü çocuğun en çok sevdiği ve en iyi öğretmeni onlardır. Öncelikle bu bilinçle davranmalılar.
Onların sağlıklı ve başarılı olmaları için önce iyimser olmaları gerekir. Güçlü sevgi bağına, takdir edilmeye ve gayrete ihtiyaçları vardır. Bunlar önce evde verilebilir.
Bu konuda öğretmenlerimize de çok iş düşüyor.
İlk hafta biraz toleranslı olmalılar. Geçen dönemin tekrarını yapabilirler. Belki de derslerin ilk dakikalarını sohbete ayırmaları daha iyi olur.
Unutulmasın ki öğrencilik dönemi yaşamın en güzel ve en zor yıllarıdır. Bu yüzden unutulmazdır. Bu dönemi yaşanabilir kılmak, mutluluğa dönüştürmek önce anne-babaların, sonra öğretmenlerin ödevidir.