Farkında mısınız, herkes konuşmasının başına 'kriz' lafını koyuyor. Soru soran gazeteci de 'kriz' diye başlıyor. Haberler 'kriz' sözü olmadan yapılmıyor. Kimisi bu kelimeden nemalanıyor, kimisi reklamını yapıyor, kimisi bu bahaneyle işçisini çıkartıyor. Bir kısmı ise siyaset yapıyor.
Elle tutulan verileri konuşan ise çok az. Konuştuğumuz kadar çözüm üretsek ve çalışmaya devam etsek bu kadar etkilenmeyeceğiz. Ama, bu bozuk psikoloji öylesine hayatımıza empoze ediliyor ki, bir süre sonra insan 'gerçekten kriz var galiba' diye inanmaya başlıyor. Bu tüketimi etkiliyor. İnsanlar alışverişten kaçıyor. Dolayısıyla üretim düşüyor, işsizlik artıyor.
Oysa, aynı hızla çalışmaya üretmeye ve ihtiyaçlarımızı karşılamaya yani tüketmeye yani alışverişe devam etsek sistemin çarkları işleyecek. Dışarıdan gelen etkileri de atlatmak daha kolay olacak. Öncelikle, birer tüketici olarak bu korkuyu üzerimizden atmamız lazım.
Korkuyu yenelim Çok yazdım, biz alışveriş yapmazsak kimse de gelip bizden satın almaz. Tedbirimizi alalım, tasarrufumuzu yapalım ama korkup hayatımızı değiştirmeyelim.
Yoksa bunun kötü etkisi dönüp dolaşıp yine vatandaşı buluyor.