Önce
dünyaya mal olmuş, dünyanın
ilgisini, saygısını, hayranlığını kazanmış şu
muhteşem dizeleri okumanızı rica ediyorum. Sonrasında da az öteye yazdığım
Filistinli Mahmut Derviş başlığının altına bir göz atın olmaz mı?
PASAPORT "Atalarımın üzüm bağlarını sen aldın elimden çocuklarımla ektiğim toprağı sen aldın.
Bıraktın bu taşları bize, çocuklarımıza.
Doğru mu?
Bu taşları da elimizden alacakmışsınız?
Bir daha diyorum! Bir daha!
Ben Arap'ım.
Birinci sayfanın ta başında,
Kütükte kayıtlıyım
Nefret etmem insanlardan .
Saldırmam hiç kimseye.
Ama aç korlarsa beni, korlarsa çırılçıplak,
Yerim etini beni soyanın, hem de yerim çiğ çiğ.
Açlığımı kolla benim ve öfkemi.
Damarıma basma.
Damarıma basma!.. Filistinli Mahmut DervişBunları
Filistinli şair Mahmut Derviş yazdı. Sadece bunları değil daha nicelerini. Kırgın, yanık ve
isyankar yüreği; bunun gibi nice
ölümsüz dizeyi mahir ellerine süzdü o dev ozanın.
Derviş'in,
kurban olam kalem tutan ellerine dedirtecek şiirleri işte böylece doğdu dünyamıza.
O zaman
Bahreyn'deydim ve dünyanın en bahtiyar insanıydım. Çünkü
harikulade bir rastlantı sonucu, o büyük şair de oradaydı. Lise çağlarımdan beri kitaplarını, şiirlerini belki
bin kez okuduğum adam,
Mahmut Derviş de oradaydı yani.
BAHTİYARLIK BUDUR Yazdıklarından bir dolu söz belleğime
çivi yazılarıyla kazılı. Şimdi onunla aynı yerdeydik, aynı havayı soluyorduk yaşasın.
Dahası da var. Onunla aynı otelde konuk olmak, karşılaşıp
tanışmak, kısa ve ayaküstü de olsa sohbet etmek, fotoğraflarını çekmek, omuz omuza durup
aynı kareye girmek. Bundan güzel, bundan onur verici,
bahtiyar edici ne olabilirdi ki?
Keyif orada da bitmediydi.
Bir ara kaldığımız otelin konferans salonunda şairin kendi sesiyle ses verdiği bir kaseti dinliyordu herkes. Tadı doyumsuz sözcükler davudi sese teyellenip savrulup adeta raks ediyordu salonda. Gürültülü konuşmayı huy edinmiş Arap dostlar başta olmak üzere herkes, çıt bile çıkarmadan dinliyor, hisleniyordu.
ARAPÇA BİLMEDEN Yanımdaki koltukta oturan
Kuveytli bir kadın yanaklarımdan süzülen yaşları görüp şaşırmıştı;
- Ağlıyorsunuz?.. - Siz de öyle.
- Peki Arapça biliyor musunuz? -
Bilmiyorum.- Şiirleri anlamadan nasıl oluyor da ağlıyorsunuz? Gerekir mi? Yanıt vermemiştim ama aklıma
Gönül Yarası filmi gelmişti. İzleyenler anımsar o yakıcı sahneyi.
Dünya ( Meltem Cumbul
) ile
Nazım ( Şener Şen
) doğum gününde bara giderler.
Meltem orada,
Aynur' un okuduğu yanık
Kürtçe türküyü dinleyip ağlamaya başlar
.Şener Şen şaşırır
, sorar
; - Kürtçe biliyor musun?
- Hayır - Peki niye ağlıyorsun?
- Meltem olağanüstü bir saflık, yalınlıkla cevaplar
Şener ustayı:
- Bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerekir?..