Bir süre oralarda kayıt kuyut işleri yaptırıp ardından yukarılara bir yere çıktık. Kapısında müdür yazan yere girince heyecandan bayılacağımı hissettim. Çünkü karşımda ezeli bezeli hayranı olduğum Yılmaz Güney duruyordu. Kalktı, yüzüne o çok bilindik gülüşünü oturtup sıcacık bir sesle "Merhaba kardeş" dedi. Sarıldı öptü yanaklarımı. Neden sonra kendimi toparladım ve yanında duran o dünyanın en güzel gözlü kadınını ancak o an fark edebildim. Fatoş Güney'di o kadın. Uzun süredir içeride yatmakta olan eşini ziyarete gelmişti.
SIZMAYACAK TAMAM MI? Sonra biraz hoş beş ve haydi başlayalım çağrısı. Neye başlayacağımızı bilmesem de tahmin yürütüyordum. Herhalde bir röportaj ayarlamıştı bana Nihat Abi. Süper bir şey olacaktı bu. Gazeteye gidecek ve işte tam sayfalık işim diye hava atacaktım. Meğerse öyle değilmiş. Yılmaz Güney adına bir takvim ve poster serisi hazırlanacakmış. Bilahare çektiğim o bin dolu fotoğraflardan tek karesi bile sızmayacakmış gazetelere.
ART ARDA GELEN Ben çok bozulduğum halde Yılmaz Güney büyüsüyle gık etmedim. Sonra baktım minicik bir de oğlan çocuğu dolaşmaya başladı ayakaltlarımızda. O küçük Yılmaz'mış meğer. Yani başında da Güney'in ilk eşinden olma kızı Elif bitiverdi. Diğer mahkumların sanatçıya olan saygısı, sevgisi görülmeye değerdi gerçekten de. Sonra fotoğraflama seansı başladı. Kapıların önünde, demir parmaklıkların, görüş yerlerinin, mazgalların yanı başında, mutfakta, avluda, voltada, tekli, ikili, ailece kareler art arda geldi.
VAKİT TAMAM!.. Akşama doğru tüm çekimler bitmiş veda vakti gelmişti artık. Yine sarıldık, öpüştük, ayrıldık. Yeniden taksi tutup bindiğimizde Nihat Abi elini açıp "ver bakalım filmleri" dedi. Çaresiz verdim. Aradan 2- 3 gün geçti telefon açtı. Sesi gürlüyordu; "Sen ne yaptım be oğlum. Yıktın bizi be!.. " Afalladım konuşamadım. Gürleme devam etti: "Çektiğin filmler renkliymiş. Biz onları siyah beyaz banyosuna attık, kapkara bir şey çıktı ." O an dünya başıma yıkıldı. O sırada gazetede tasarruf olsun diye sarma film alır, boş siyah beyaz kasetlerine sarardık karanlık odada. Laboratuardaki adam kasetlere bakıp siyah beyaz sanarak yıkamıştı renkli filmleri ve hazin sonuç malum. Korka korka konuştum: Abi kızmazsan bir şey söyleyeceğim. Ben bir iki kaset fazladan çekmiş sana vermemiştim. Hatıra diye saklamıştım kendime.
HEY GİDİ GÜNLER Sevgili okurlar, şimdi bile Yılmaz Güney kitaplarının arkasında, ona ait anıların anlatıldığı yayınlarda demir parmaklıklar arkasından siyahbeyaz gülümseyen bir Yılmaz Güney ya da sevgili eşiyle cezaevinde göründüğü kareler görürseniz hatırlayın, onlar o gün Nihat Abi'den tırtıkladığım fotoğraflardır.