Serde folklorculuk var diye örf adet gelenek görenek konularında epey literatür karıştırmışlığım vardır.
Oradan kalma eksik ziyade bilgilerime göre kurbanlık koçları yıkama, kınalama hatta gelin telleri ile süsleme usulünün ta Orta Asya'dan gelme bir töre olduğunu öğrendim.
Derleme araştırma yaptığım zamanlardan aklımda kalanları sıralarsam tüm folklor varlığının içinde türkülerin ayrı bir yeri vardır derim.
AVAZIM YETTİĞİNCE Üstatlar der ki; malum türkü folklorun halk içinde en çok söylenen, en çok dinlenen ürünü. Halk sevincini, tasasını, aşkını, yiğitliğini, hayatının her safhasını türkülerde çalar söyler. Böyle olunca da bu nedenle halkımızın hayatında büyük yer tutan dini bayramların türkülerimize yansıması doğaldır. Eski üstatlardan Cafer Kaya'nın okuduğu Çorum'dan bir bozlağın ilk bendini ben de okurdum avazım yettiğince.
Orada askerlik öncesine denk gelen bayramı anlatıp der ki;
Bayram geldi benim yarim kaçıyor Arkadaşlar gelmiş helalleşiyor Bana ne diyonuz konu komşular Gideceğim askerliğim geçiyor Yine bir Şanlıurfa bayram türküsü de
"gam, keder, elem" dolu:
Bayram gelmiş neyime Kan damlar yüreğime Yaralarım sızlıyor Doktor benim neyime Dirmil taraflarından da bir türkü var. Çirkin kızların dahi bayramda güzel olduğunu söyler:
Koca dağa kurşun attım geçmedi Aslanın kızına kendir verdimi içmedi Al sandım, mor sandım El kızını ben kendime yar sandım Hayrandı da deli gönül hayranda Çirkin kızlar güzel olur bayramda Yine de en sevdiğim bayram türküsü merhum
Ahmet Yamacı tarafından, Afyonkarahisar'lı Hidayet Çalbudak'tan derlenen, kısaca "
Karahisar Kalesi " olarak bilinen ezgidir.
Karahisar kalesi yıkılır gelir
Külü boynuna dökülür gelir Bir yiğidin sevdiğini el alsa Ciğeri bağrından sökülür gelir Yayladan gel allı gelin yayladan Kesme ümidini kadir mevladan Ver elini karlı dağlar aşalım Bayramlaşalım