Yazın çamdan düşen kozalakları toplarlardı.Kışın, kömür kamyonlarından dökülen tozları.
Gözleri kömür karasıydı.
Çeşmeden içerlerdi Allah'ın suyunu.
"Nerde bu devlet?" diye bağırdıkları da görülmüş değildi.
Devletin, kendileri için olmadığını çok erken öğrenmişlerdi çünkü.
***
Bedduaları yoktu, sadece Allah'a duyurdukları duaları vardı.
Oruç tutarlardı, namuslu insanların saflarını tutarlardı. Parmakları bal tutmazdı.
***
Onlar son kuşlardı...
Çocukluğumun en nadide eserleri.
Acıyı erken keşfettiler. Toplumun güvenilmez olduğunu geç fark ettiler.
Haysiyetli olmanın bedelini, faiziyle ödüyorlar bu ülkeye.
***
Şimdi onların çocukları üşüyor.
Ama hiçbiri, "Bize oy verirseniz, size kömür veririz" diyenlere el açmış değil.
Onlar hala eski paltolarını giyiyorlar, onurlu yaşamın.
Üşümüş parmaklarının tırnak aralarında, hala o kömür tozlarının izleri var.
Boş sobaların üzerinde yorgun bir çaydanlık gibi. Sefil ama dimdik.
***
Bugün bir torba kömürle, oylarını takas edenlerin onları anlaması mümkün değildir.
Hayatı tırnaklarıyla kazımak nedir, en iyi onlar bilir.
Her biri siperlerine çekilir, hayatın acımasız saldırısı karşısında.
Ne satılık ruhları vardır, ne oyları...
***
Onlar, kömür torbalarının içinde kaybolmuş insanlara bakıp, onurlu çocukluklarını ararlar.
Ve iki gözleri iki kömür...
İçin için yanarlar!