Fenerbahçe dün gece kendi sahasında infilak etti.
Verdiği mücadelenin karşılığında, hiçbir şeyi hak etmedi ama Arsenal'ın galibiyetiyle, Dinamo Kiev'le bir final maçı oynamaya hak kazandı..
***
Oysa maçın başında Fenerbahçe'nin dişini gösteren bir başlangıcı vardı.
Emre'nin orta alana çekilmesi ve birkaç dakikalık güçlü hali, gecenin şifresinin Emre'nin ayaklarında olduğu izlenimi yarattı.
Ama hayaller 5 dakika sürdü.
Emre'nin ve orta alanın posası kaldı sahada.
***
İlk yarıdaki Fenerbahçe'nin, rakip kale önüne kadar gelişinde problem yoktu.
İki kanattan harika bindirmeler de vardı. Ama o son vuruş yok mu? İşte böyle zamanlarda gerçek bir vuruş ustası arıyor insan.
***
Karşınızda kontra oynamanın kitabını yazan bir takım varsa, yakaladığınız fırsatlarda cömert olmaya hakkınız yok.
Ve Fenerbahçe'nin iyi başladığı maçta, bir yandan kaçırdığı pozisyonlara, öte yandan yediği gollere bakıyorsunuz.
İlk golde Volkan'ın çıkışı berbat.
Kapıları kapatıp, pencereyi açmak gibi.
İkinci golde, pozisyondaki aksesuar Yasin Çakmak...
Oysa Gökhan Gönül ve Uğur Boral'ın verdiği emekler, harbiden emek.
Porto'nun ani çıkışları elektrik gibi çarpıyor, Fenerbahçeli futbolcular kendi duvarına çarpıyor sanki.
***
Güiza'nın adını değiştirdim.
"Hayalet kral!" İkinci yarının başında harcadığı bir pozisyon var ki, kaçırmak atmaktan zor.
Dün gece ayakları gıcırdadı yine.
İkinci yarıda, Fenerbahçe'nin rakip alanda "panik atak" hali vardı.
Kazım'ın attığı golden sonra bile bu halinden kurtulamadı. Josico ve Yasin Çakmak içler acısı, Deivid korkaktı.
Dün gece sadece bir kişiyi işaret edebiliriz. Gökhan Gönül...
Taraftarın Gökhan Gönül'e maç sonunda gösterdiği övgü, gecenin yalnız şövalyesinin hakkıydı.
***
Bu takımın UEFA hayali de zor.
Ne diyebiliriz...
Sağolun çocuklar.
Ölü kuş taklidi yaptığınız için.
Sağolun çocuklar... Geçen yılki heybetli masalı, bu yıl kuşa çevirdiğiniz için...