Galatasaray, maça klasik parçalı forması ile çıkmıştı... Beyaz şort ve çoraplarla birlikte. Görüntü güzeldi. Aklıma Metin Oktay geldi. 39. dakikada Lincoln'ün nefis kornerine çok güzel yükselip kesme atan Kewell'ın kafasında top ağlara giderken yine Metin ağabeyi anımsadım. İlk yarım saat Cimbom oyunu rakip alana yıktı ama pozisyon üretemedi. 28. dakikada Arda'nın pasında Servet kale önünde bitiverdi. Top direğe çarparken bu kez aklıma Zoro geldi. Gerçekten bu Servet hem kahraman hem maskeli. 35. dakikada tam gözümün önünde Baros küt yerde. Baktım Selçuk Dereli nerede? O elinde sarı kart geliyor. Benim de aklıma bu kez Yunus Yıldırım geliyor. Bir gün önce Ankara'nın bir gün sonra G.Saray'ın penaltıları sümen altı. Belediye'nin aklına atak yapmak geldiğinde yarattığı pozisyonlarda zaman zaman etkili oldu. Ama uzak şutlar Santics'in elinde eridi. Maça Lincoln damgasını vurdu. Yine etkiliydi. Futbolun ruhuna yakışan mükemmel bir gösteri yaptı. Maçın finalinde şık hareketler sergiledi. Birinde top direkten döndü. Tadı damağımızda kaldı derken diğerinde ikinci Galatasaray golü filelere gitti. Ceza sahası içindeki bir ip cambazı gibi hareket etti ve herkesi ipe dizdi. Böylece Galatasaray Benfica maçıyla başlayan zorlu serinin son noktasını 3 puanla kapadı. Kazanan her zaman haklıysa Galatasaray da haklıydı. Üst üste gelen bu zorlu maçların ağır yükünü en iyi şekilde taşımaya çalışan genç yürek Arda'nın yaşadığı sıkıntı ise herkesi üzdü. Umarız bu küçük dev adam en kısa zamanda turp gibi yine aramızda olur.