12 Eylül Cuma 1980.. Sabah saat 06.30.. Üsküdar'daki evimizin telefonu çalıyor.. Ben açıyorum uykulu bir sesle telefonu.. Karşımda Kazım Ağabey "Kalk oğlum kalk..Darbe oldu uyuyormusun hala.?.Yürü gazeteye.." Birlikte çalıştığımız Dünya Gazetesi'ne.. Bu sabah ölüm haberini aldığımızda gittim yıllar öncesine.. Sporun darbeyle ne ilgisi vardı demeyin sakın..!! Hep ustamız oldu.. O da beni her gördüğünde "Çırak nasılsın?" derdi ve izlendiğimizi bize bir şekilde fark ettirirdi.. O dönem kısa birlikteliğimiz çok şey öğretmiş, yön vermişti.. Meslek yaşantımızda bir daha hiç aynı çatı altında çalışamasak da Kazım ağabeyle hep birlikte yaşarmış gibi birbirimizi gördüğümüzde de kaldığımız yerden devam etmiştik sanki. Yıllarca spor basınının öncü kalemi, haksızlıklara en önde ses vereni, doğru bildiğini dimdik savunanı oldu.. Farklı baktı, farklı yazdı.. Bir tarafa yatan binayı ayakta tutan denge taşı gibiydi.. Artık o da yok.. İçinde bulunduğumuz binanın hali nice olur bilinmez.. Bu misyonuna son yıllarda kanserle savaşını ekledi.. Bir çok kanserli hastanın umudu oldu.. Bir çok hasta ailesinin de ışığı.." Hikayenin sonu şöyleydi" satırlarıyla başlayan son yazısında "Teslim olmak yok.. Çekilmek yok.." diyordu.. Gittiğin yerde ışığın bol olsun Kazım ağabey.. Eminiz ve biliyoruz ki senin hikayenin sonu yok!!! Allah rahmet eylesin.