Yüz yılı geçen rekabette bir derbi daha rüzgar gibi geldi geçti. Neticede bir sürpriz olmadı. Üzüldüğüm ve sevindiğim noktalar vardı.
Aslında maçı sağlıklı seyrettiğimi söyleyemem.
Daha doğrusu geçirdiğim trafik kazası nedeniyle hastahane odasında ağrılar içindeyken, ilaçların etkisindeyken, yarı baygın bir halde ne seyredebildiysem o. Ama bazı noktalar vardı ki görmemek mümkün değil. Deivid, Vederson, Emre gibi teknik ayaklara her zaman ihtiyaç var. Takımın havasını da değiştiriyorlar. Daha onlara Alex & Tümer de katılacak.
Benim asıl üzüldüğüm Arda.. Bana göre şu anda ülkemizin en iyi futbolcularının başında geliyor. Ama bu aralar tanınmayacak halde. Hakemle, meslektaşlarıyla, rakip tribünlerle uğraşmak ona hiç yakışmıyor. Maçtan sonra doktor bir arkadaşım ziyaretime geldi. "Yahu Selçuk.. Arda hepimizi çıldırttı. Tribünlere ne küfürler etti. Bu çocuk böyle miydi, sen bilirsin" diye bana soruyor. Bak sevgili Arda, sana tavsiyem her zaman yaptığını yap, sadece topunu oyna. Önünde iki örnek var. İster Hagi gibi sadece Galatasaraylılar'ın sevdiği iyi bir futbolcu olursun. Ya da Alex gibi tüm Türkiye'nin sevip saydığı, örnek aldığı iyi bir futbolcu olursun.
Umarım vereceğin karar doğru olur. Çünkü sen hepimize daha çok lazımsın.
Yine dönelim Fenerbahçe'ye. Bursa maçıyla başlayan yükseliş, Eskişehir'de sekteye uğrasa da devam etmekte. Arsenal ve Galatasaray maçlarının en iyisi bana göre Lugano'ydu. Edu da ona ayak uydurunca zaten bir problem kalmıyor. Yalnız hafta sonu oynanacak Ankaraspor maçını bu maçlarla bir tutmamak gerekir.
Aragones, (eğer oynarsa) o maçta Güiza'yı tek bırakmamalı. Semih'i orta sahadan kurtarıp çift forvete dönmeli. Sakatlar da artık yerini almaya başladığına göre kulübe zayıf bahanesi de kalmadı.