Şu dönem içimden okuduğum hikayeleri sizlerle paylaşmak geliyor çoğunlukla... Az ya da çok hepimizin dünyada ve Türkiye'de neler olup bittiği ile ilgili bilgimiz var. Özelliklede şu küresel krizden sonra gazete okumayanların gazetelerin ekonomi sayfalarını okudukları haberleri popolarının ucuyla takip edenlerin haberleri kaçırdıkları bir dönem
Genci yaşlısı, kadını erkeği dünyanın gidişatından rahatsız. Kimilerine göre bu kriz 2009'da daha belirgin bir şekilde hepimizi vuracak, kimilerine göre ise 2009'da hafifleyecek. Türlü hikaye, teori, varsayım dinleyip, okuyorsunuzdur. Magazin dünyasına baksanız orada da iç ferahlatıcı güzel haberler hak getire. Kim kimi aldatmış, nasıl aldatmış, telefon mesajıyla eşini boşamak için avukata başvurmuş. Bir başkaları şu kadar tazminat karşılığı boşanmış, diğerlerinin ayrılık nedeni şu kadınmış, bu adammış mış mış mış. Üçüncü sayfa haberlerine hiç değinmiyorum bileTrafik kazaları cabasıTerör kurbanı askerlerimiz bir başka acımız. Bu yazıyı yazdığım gün Fenerbahçe-Arsenal karışlaşması var. Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden Fener'in şansı yaver gider ise büyük bir mucize olur ise Semih ve Güiza golleri Arsenal kalesine sıra sıra dizer ise, Arsenalliler kötü bir performans sergiler ise, işte iseler ile dolu bir macera bizi bekliyor bu akşamDilerim ki o mucize gerçekleşir Fener bu karşılaşmadan galip çıkar. Çünkü böylesine karamsar ve olumsun bir dönemde Türk halkını coşturacak, sevindirecek, neşesini yerine getirip, bir parça olsa da moral bulacağı tek şey futbol görünüyor. Neyse biz gelelim bugünün hikayesine:
Günlerden bir gün, köylerden birinde adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş. "Niye düşer, nasıl düşer" demeyin düşmüş işte. Belli kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmış, belki üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, üzerindeki toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm diye eşeği yuttu kuyu. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi kendine. Sesini duyan sahibi geldi sonunda. Baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralı. Adamcağız köylüleri yardıma çağırıyor. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak hayvanı kör kuyudan derken, sonunda karar veriliyor:Kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek ve hayvanı kuyuya gömmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açıt kalakaldı. Kıssadan hisse: Hayat, bazen bizimde üzerimize abanır. Üstümüzü toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile! Sanırım bu hikaye şu ortama uydu...