"Eğer bütün etrafındakiler şaşırıp kabahati sana attıkları zaman sen akıl ve soğukkanlılığını muhafaza edabilirsen; Eğer sana kimse inanmazken bile, sen kendine güvenir ve onların inanmadıklarını bile hoş görebilirsen; Eğer bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan; Veya sana yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen ve senden nefret edildiğinde sen kendini nefrete kaptırmazsan, Ve yine de fazla iyi görünmeye çalışmaz ve pek hakimane konuşmazsan, Eğer zaferle felaketi bir tutabilir bu iki hilekarı aynı şekilde karşılayabilirsen; Eğer gerçek olan sözlerin ahmakları aldatmak için alçaklar tarafından değiştirildiğini duyarda katlanabilirsen; yahut bütün ömrünü uğruna harcadığın şeylerin yıkıldığını görür de hemen koşup yorgun argın ellerinle onu tekrar yapabilirsen; Eğer bütün varını bir yığına yapıp da gerektiğinde onu tekrar bir gaye uğruna kurban edebilir ve zararın hakkında hiçbir söz etmeden tekrar ve yeniden başlayabilirsen; Eğer dermanı çoktan tükenmiş olan kalp ve sinirlerine, bir emirle yeniden takat verebilirsin, Ve onlara dayan diyen iradenden başka hiçbir kuvvetin kalmadığı anda da dayanabilirsen diye devam eden bir yazı geçti elime. Ve dedim ki kendi kendime, 'Bu cümleler, bu hayat görüşü ne kadar doğru, ne kadar çok uyuyor her birimizin hayatına.' Bu satırları okuduğum an hissettiğim duyguları sizin de hissedebileceğinizi biliyorum. Çünkü zaten bu köşenin okurları yaşama dair aynı sözleri söyleyenler, aynı hayalleri kuranlar, aynı bakış açısından dünyayı ve insanları seyredenler benim için... Bu dünyada değişik frekanslar olduğunu düşünüyorum. Aynı frekanstan yayın yapan kişileri de zaten yaşamamıza çekiyoruz. Bakın şöyle bir çevrenize, dostlarınıza, arkadaşlarınıza hatta sevgilinize ya da şanslıysanız eşinize!!! Uyum sağladığınız yanında mutluluğu, keyfi hissettiğiniz kişilere bir bakın. Ve onların yaşamınızda ne kadar değerli bir yerde olduğuna, onlar için neler yapabileceğinize bir bakın!!! Bu yazıyı bir daha okuyun, sevdiklerinizle paylaşın, yanlışları, pişmanlıkları, affedeceğiniz kişileri, öfkelerinizi, acılarınızı bir kez daha düşünün. Şu EĞER'li bölümleri hayatınızdaki cümleleriniz, şarkılarınız, sevdalarınız, hüzünlerinizle beraberce bir kez daha okuyun. Okuyun ki; aynı hataları uzunmuş gibi sandığımız ama her an bitebilecek yaşamımızda hemen uygulamaya başlayalım. Evet, bir gün en güvendiğin insanlar bile şaşırıp kabahati sana atabilir, Evet, bir gün sana kimse inanmayabilir ve sen varını yoğunu ortaya koyup azimle sevgine sahip çıkma yolunda bulabilirsin kendini, Evet, bir gün senden nefretle ve çirkinlikle bahsedebilir bazıları ama sen hoşgörü ve sakinlikle temsil etmeye devam edersin tek kişilik cumhuriyetini, Evet, bir gün en büyük başarı da senin olur, en büyük başarısızlık da. Eğer şanslıysan Tanrı ikisini de yaşamana imkan sağlar ki, gökleri de, dipleri de keşfedebilesin diye, Evet, bir gün kendini 'son'daymış gibi hissedebilirsin. İşte o gün 'Eğer'lerin ve 'Evet'lerin değerini anlamışsan o 'Son' bir hediye olur yeniden doğman için... Ve günün birinde çocuklarına hatta torunlarına belki de tüm yakınlarına anlatacağın ve paylaşacağın muhteşem bir 'YAŞAM ARŞİVİN' olur. İşte o gün yaşamın 'Eğer'lerin şöleni haline gelir. Dersin ki: "Tanrım iyi ki böyle bir hayat yaşattın bana. Duyguların her çeşidini, sözlerin tüm gücünü, aşkların en büyüğünü yaşattın bana. AMİN"