Sizlerle bugün email yoluyla gelen bir hikayeyi paylaşacağım. Bu hikaye aslında Sayın Doğan Cüceloğlu'nun ama o kadar güzel, gerçek ve aydınlatıcı ki... Kimbilir bekli de birilerine yol gösterici olur. Kimbilir belki de yaşamımızda kişilerle ilgili çok fazla önyargılarımız vardır. Belki de korkularımız o kadar büyüktür ki, karşımızdaki kişinin gerçek olamayacak kadar iyi, olumlu ve harika oluşu bizi rahatsız eden bir hal almıştır. Aslında en kolay olanıdır ön yargılı bakış açısı. Yaşasın hemen bir kurban buldunuz işte!!! Ön yargının ise yaşla başla, cinsiyetle, statüyle, diplomayla parayla hiç ilgisi yoktur. Hepimizin başına gelebilecek bir şeydir. Ya ön yargılı düşüncelere sahip oluruz ya da ön yargılı yaklaşımın kurbanı... Sayın Cüceloğlu; Kaliforniya'da bir eyalet üniversitesinde ders verirken, aynı sömestrde iki dersini alan bir kız öğrenci dikkatini çekmiş. Kız çok güzelmiş, çok iyi bir öğrenciymiş, bütün sınav ve ödevlerden en iyi notu o alıyormuş, ayrıca çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği varmış. Birgün okul pikniğinde bu kız öğrencisinin nişanlısı ile tanışmış ve ilk aklına gelen düşünce, "Armudun iyisini ayılar yer" olmuş. O güzelim kızın nişanlısı erkek 27-28 yaşlarında, saçı biraz dökülmüş, şişman denecek kadar toplu, çirkin kısa boyluymuş. Bu kişiye parası yüzünden yüz vermiş olabileceğini düşünmüş Cüceloğlu, fakat daha sonra öğrenmiş ki bu genç adamın parasal gücü yokmuş. Sadece başka bir üniversitede psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisiymiş, ileride ise akademisyen olarak devam edip profesör olmak istiyormuş. Cüceloğlu'nun kafası karışmış ve "Bu güzel kız bu adamda ne bulmuştur?" diye merak edip, bir gün ders çıkışı kız öğrenciye şu soruyu sormuş: - Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum? - Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini. - Peki nesi seni etkiledi, hangi özelliklerini sevdin? - O şahane bir insan; o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim. O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının erkeğine, 'Sen benim kahramanımsın' duygusu içinde bakmasının erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım. - "Nasıl yani?" dedim. - Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için öğrenciyken yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapma karar almış. Haftada 10 saatini onlara ayırıyor. Onlarla buluşuyor, kitap okuyor, müzeye gidiyorlar. Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu ve hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor. Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Kendime kızdım. Güya ben en yüksek eğitim düzeyinde biriydim ve hâlâ k arşımdakini dış görünüşüne göre yargılıyor ve onu 'ayı' olarak görüyordum. İçimdeki pislikten utandım. Bir süre sonra Sally'nin içinde yetiştiği aile ortamını merak ettim. Şöyle bir mantık yürüttüm: O adama baktığım zaman neden "Armudun iyisini ayılar yer" diye düşündüm. Çünkü içinde yetiştiğim ortamda sık sık bu benzetmeyi duyarak büyümüştüm. İçinde yetiştiğim ortam beni nasıl etkilemişse Sally'nin içinde yetiştiği ortam da onu öyle etkilemiş olmalıydı. Velhasıl Cüceloğlu, Sally'nin ailesiyle de tanışıyor ve ne kadar özel, farklı bir ailede yetiştiğini görüyor. Peki siz bu hikayeden ne çıkardınız? Ne k adar ön yargılıyız değil mi hepimiz. Kimbilir ne kadar çok yaptığımız yanlış yorumlar, yanlış düşüncelerden dolayı bilip bilmeden can yakıyoruz. Ne kadar çok vebal alıyoruz. Olumsuz, ön yargılı ve bencilce yaptığımız yorumlar, görüşler, yargılamalar ne kadar çokmuş düşününce değil mi? Hep en doğru biziz! Hep en iy iyi biz görürüz! Ve tüm bunların so nunda aslında yaptığımız bu ön yargılı yorumlarla yakınımızdan uzağımıza birilerinin hayatını ciddi şekilde değiştiriyoruz bilmeden. Armudun iyisini ayılar mı yer? Yoksa Tanrı en güzel hediyesini hak edenlere mi verir?