Bakanlar Kurulu, 640 bin üniversite öğrencisini ilgilendiren öğrenci affı ile ilgili olarak önemli bir karar aldı. Öğrenci affına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı'nca Diyelim ki kafam fena halde karışık. Gazetede başmüdürle kapışmış, muhasebeden "Hesap kapat" diye fırçalanmış, insan kaynaklarından; "Geç gelip erken gidiyorsun. Niyeki ne?" ihtarları almış, burnumun ucundaki bi haberi uzun atlamışım. Üstelik biriken su elektrik-doğalgaz faturalarını ödemek için son günüm. Banka kartlarından doğmuş kredi borçlarım tepeleme, Hicabi Bey'e imzaladığım senet vadesi final kertesinde.
ELEK ELEK UN KELEK Zor bela eve atmışım kendimi ama bakıyorum ki ortalık dandini. Çamaşır-bulaşık birikmiş, deterjan yok, her şey her yerde, çiçekler susuz, duvarlar yaralı, televizyon bozuk, müzik seti arızalı falan filan. Anında mutfağa koşuyorum. Hemen un kutusunu çıkarıp derince bir tencereye elek elek akıtıyorum onu (unu). Sonra acuk su, tuz ve kuru maya da katıp başlıyorum yoğurmaya. Su fazlaysa cılkı cılk ediyor, un takviye ediyorum. Kuru kuru elime yapışkan olduysa damla damla su katıp kıvama getiriyorum. Koca bir topak yapıp nemli bir beze koyayım derken mutlaka bir sakarlık yapıp un kutusunu deviriyorum. Ortalık mülemma beyaza dönüyor ama çare yok. Elektrik süpürgesiyle yoğun kısma dalıp undan kurtulayım derken bu defa elimi kolumu su maşrapasına çarpıp ıslatıyorum her yanı.
YANDIM CANANIM Nemli bezin içindeki hamuru kabarsın diye bir kenara koyuyorum. O sırada fırını hazırlamak amacıylan 200 dereceye ayarlayıp öylece bırakıyorum. 3 dakika sonra fırında 4 ayrı tepsi olduğunu hatırlayıp 3'ünü çıkarayım, sıcaklığı engellemesin diyor elimi kızdığını fark etmediğim emaye tepsiye atıyorum ve ciyaaak! Derhal ecza dolabına koşuyorum. Lakin evi kurduğumdan beri hiç ecza dolabım olmadığını hatırlayıp buzdolabının çeşitli gözlerine serpilmiş ilaç kutularına göz atıyorum. Çoğunun içi boş ya da başka ilaç başka kutuya konmuş. Bana yara yanık merhemi lazım, mevcutların hepsi de gaza, kusmaya, hemoroite filan iyi gelen şeyler.
ÇIRPMA MAKİNESİ Rahmetli ananemin tavsiyelerini hatırlayıp diş macunu sürmeyi akıl ediyorum yanık yerlerime (ellerime)... Böreğin yanında iyi gider diyerekten ayran da olsun için yoğurdu ve suyu yeni bir derin kaba boşaltıyorum. Elim zaten yanık acısıyla iyi çalışmadığından parmak ucuyla tuttuğum karıştırıcı zırt diye kayıveriyor. Eğimli şekilde çırpma gerçekleşince bebelerin püüürt yapıp muhallebi pırtlatması gibi her yan henüz ayrana dönüşmemiş yoğurtlu suya bezeniyor. Koltuğa kadar gelen bu suların lekesi çıksın diye el beziyle hamle ediyorum ki aynı bezi dün nihale niyetine tavanın altına koyduğumdan islenmiş hali yıvışıyor kumaşlara bir de. Daha buna benzer bir dolu şapşallığı bir arada yapınca durup kenara çekilip ara veriyorum. Ne herzeler yediğimi bir bir gözden geçirirken bir de bakıyorum ki eve gelirken getirdiğim mebzul sıkıntının esamisi okunmuyor aklımda. O yüzden bu vecizeyi yumurtluyorum işte: "Varsa kafanda bin bir takıntın. Yap yemeği gitsin sıkıntın!"