Namuslu bir insanın evi...
Bir tahta masa, 4 sandalye vardır, 2 de çocuk.
Duvarda bir manzara resmi.
Televizyonlardaki reklamlarda, küstah bir sucuk kızarır.
Bisküviler, kekler, çocukların koynuna girer çıyan gibi.
Çocukların nefsini terbiye etmek zordur, çocuktur ister.
Çocuk pide ister, gofret ister, süt ister...
O sırada, emeklilik yaşını yükselten Sosyal Güvenlik Yasası yürürlüğe girmeden, 5 ve 12 yaşındaki çocuklarını sigortalı yapmıştır, muhterem beylerden biri...
Diğerleri neler yapmıştır neler! Onlarınki çocuktur da, vatandaşınki taştır!
***
Gazeteler, harika ekonomi masalları yazmaktadır.
Gazeteler tek taraflı demokrasi ninnileri yazmaktadır.
Güçlünün koltuğunun altına girenler, elleri dolu çıkar.
Namuslunun canı çıkar bu düzende.
Hırpalanmış gözlerinde umut kalmamıştır onurlu babaların.
Sahte bir varoluşun, aslında gecikmiş bir kayboluşun ta kendisi olduğunu bilirler.
Ne politikacıya inanırlar, ne sahte cennetin yemişlerini dağıtanlara!
***
Sahte parlak ışıkları vardır politikanın.
Demokrasi birkaç kişinin "babasının malıdır!"
Sistem, açlığın ve sefaletin getirisiyle beslenir.
Dizlerinde derman kalmayanlar gerçeği göremez, bir torba gıdaya fit olur!
O sırada yetimler, öksüzler için toplanan paralar, hırsızlara villa olur, cip olur.
Üniversitede yeni düzeni protesto eden gençlerin boğazını sıkanlar, bu hırsızların kapısını bile çalmaz!
Nasılsa her şey "iftiradır!"
Nasılsa bir politikacı çıkar; "Allah cezalarını versin demek daha doğru olur" der, geçer gider...
İşte size hukuk devleti!
***
Düzen; güçlünün ve ahlaksızın elinden tutarken, kaç ailenin treni devrilmiştir, kaç genç kız yoldan çıkmıştır, kaç çocuk harcanmıştır, kimin umurunda.
Doğal savunma yasasından başka yasa yok mudur, onları koruyacak?
***
Ve yok mudur, ülkenin kara bahtını aydınlatacak birileri?
Kendi saflarından da olsa, hırsızın, arsızın yakasına yapışan
Her çocuğu, kendi çocuğu belleyen...
Öğretmenlere, futbolculardan daha çok değer veren...