Odamda bir fotoğraf asılıdır. 1988 yılında çekmişim. Yeşilçam'ın emekçilerinden biri ölmüştü, cenazesi Şişli Camii'den kaldırılıyordu.
Nubar Terziyan da gelmişti. Üzerinde gri pardösüsü, elinde çantasıyla, cenaze namazındaki cemaate karışmadan, tek başına saf tutmuştu.
Duvarımdaki inanca saygının fotoğrafı, Nubar Terziyan'ın film sahnelerindeki o sıcak sahnelerinden biri gibi durur.
***
Üniversite yıllarımda boyacılık yapmıştım da, işe başladığım gün sigortalı olmuştum.
Patronum bir Ermeni'ydi...
Şimdi, çocuklar için toplanan paraları, karılarının altına lüks cip çekerek harcayanlar ülkesinde, Ermeni bir patronun işçilere ve emeğe gösterdiği saygıyı asla inkar edemem. Allah korkusunu da...
***
Ezan sesiyle, çan seslerinin birbirine karıştığı yılları bilirim.
Şimdiki çocuklar bilmez.
Ermeni komşuların, Ramazan günlerine gösterdiği saygıyı bilirim. Şimdi o saygıyı komşu komşuya göstermez. İnsanlara nefreti, ırkçılığı ve düşmanlığı öğretenler, kaybettiğimiz Ermeni komşularla aslında neler kaybettiğimizi öğretemezler.
Aynı topraklarda büyüyen insanları, birbirine kırdıran politikanın maşaları olarak.
***
Şimdi bir futbol maçında, Türk ve Ermeni kardeşliğini simgeleyeceğiz. Politikanın harcadığı değerleri, bir futbol maçıyla yeniden kazanacağız. Avrupa medyası bizlere, aynen Avrupa Birliği masalındaki gibi alkış tutacak.
Keşke her şey bu kadar basit olsa...
Keşke gerçekten demokratik ve çağdaş bir ülke olabilsek.
***
Her şeyin sebebi olarak "solcuları" göstermesek.
Devlet adına adam öldürenlere ve arkasındaki politikacılara da özen göstersek! Dürüst ve namuslu bir medyamız olsa...
Yasalar önünde herkesin eşit olduğu bir düzen yaratabilsek...
***
O zaman, futbol maçlarına politikayı alet etmekten de kurtulurduk.
Üzerimizdeki ağırlıktan da...