Hüzünle kapanıyor günlerin yüzü. Bir yağmur bekliyorum şöyle caddeleri yıkayacak, belki içimizin kirini arıtacak bir yağmur. Başımızdan aşağı irkiltecek bizi diriliğiyle damlalarının. Hiçbiri olmuyor. Odamın penceresinden gece sabaha kadar izledim bulutları. Tek bir damla bırakmadan geçip gittiler yine.
Sokaklar inatla tutuyor kendini düşecek tek bir damla için. Yapraklar kapatmış elleriyle yüzünü. Sonbahar teslim alacak zaten onları. Sürüklenecekler bir daha geri gelmemek üzere.
'Hüzün ki en çok yakışandır bize' mi demişti şair? Hüznü suretime asıyorum yalnız bırakılmış çocuklar gibi. Bir de şöyle bir şey; "Bir sağanak patlasa bari / bitse bu kirli yapışkanlık!" Sevgilim beni ölümlü zannediyor, susuyorum yüzünün coğrafyasında. Kendimi kandırıyorum gözlerine baktığımda; "Ben hala sende çocukluğumu yaşıyorum!" O da ben de inanıyoruz hayatımızın bu en güzel yalanına. Bu en güzel yalanı hayatımızın, gerçeği oluyor bir aşkın. Bir aşkı anlatmak için seçtiğimiz sözcüklerin içinden geçiyor hüzün. Damla damla gizinde saklıyor seçtiğimiz sözcükleri.
Biriktirdiğimiz ne varsa aramıza sızıyor. 'Ömrümüz' diyoruz birbirimize bakarak ömrümüz; biten güzel bir şarkının son mısralarına benziyor. Bir şiir düşüyor yollara, biz ardında duruyoruz seçtiğimiz sevda sözcüklerinin;
"Eylül, gülleri soldurarak duyurdu bu yıl kendini...Böyle olacağını bile bile şaşırttı bizi yine de.Daha bir demet kır çiçeği alıp koymadık vazoya.Güller mi unutturdu bize sevinci, yoksa aşındırdık mı kimi duyguları? Şöyle bir akşam söyleşemedik dostlarla...Erkenden kapandı perdeler, yorgun muydu çocuklar da? Her gün yağmalanan talan edilen sevincimiz, Kurudu galiba büsbütün su yürümüyor dallara...Ama kırpıntı, bir küçük uç uç böceğinin her nasılsa konuvermesi balkona uyarıyor bizi irkilterek! Bu kahrolası tarraka bitecek gibi değil sokaklarda...Çekip kapıyı çıkmak en iyisi dalmak caddelere, varoşlara! Belki o zaman Eylül şaşırtmayacak bizi... Bulup çıkaracağız çünkü evrenin öteki yüzünü." (A.Telli)