12 Eylül İhtilali'nin hemen ardından sansürle mücadele eden Türk Sineması, çıkışı geçmişi Yılmaz Güney'e kadar uzanan Anadolu insanının hikayeleri ile arıyordu. Birçok yerel unsurla zenginleştirilen bu filmler; Avrupa'daki festivallerde büyük ilgi görüyordu. 90'lı yıllara geldiğimizde Türk Sineması gişeye yönelik filmlerden başka bir şey üretemez oldu. Ne zaman Nuri Bilge Ceylan fotoğraflarını sinemalaştırmaya başladı, hem Türk Sineması kendine yeni bir damar buldu hem de başta Avrupa'daki festivaller olmak üzere dünya sinemamızla ilgilenmeye başladı. Nuri Bilge sayesinde sinemamız "taşra"yı keşfetti. Nuri Bilge; 'Koza', 'Kasaba', 'Mayıs Sıkıntısı' gibi filmleriyle taşrayı anlattı. Taşrada zaman, yönetmenin ana temasıydı. Nuri Bilge'nin ardından 'Masumiyet' ile Zeki Demirkubuz kasabaya baktı. Reha Erdem 'Beş Vakit' ile en estetik, en duyarlı, Yüksel Aksu 'Dondurmam Kaymak' ile en amatör kasaba filmlerine imza attı. Kasaba filmlerinin en iyisi Semih Kaplanoğlu'ndan geldi: 'Yumurta'.
ALİ'NİN BAKIŞIYLA...
Seyfi Teoman'ın 'Tatil Kitabı', kasabalı filmlerin en son halkası. Her ne kadar öncüllerinden izler taşısa da 'Tatil Kitabı'nda zamandan çok kasabadaki rutin ve bu rutinin sürekliliği ön plana çıkıyor. Bu rutin hem konformizm hem de toplumdaki muhafazakar yapının sürekliliğini sağlıyor. 'Tatil Kitabı', Silifkeli bir ailenin bir yaz boyunca başından geçenleri, ailenin küçük oğlu Ali'nin bakış açısını ön plana çıkararak anlatıyor. İstanbul'da askeri lisede okuyan büyük oğlu Veysel'in askeriyedeki kariyerini bırakarak üniversite sınavına girme isteğine karşı çıkan Mustafa, çekingen ve içine kapalı bir çocuk olan Ali'yi de yaz tatilinde çalışıp kendisi gibi ticaret öğrenmeye zorlar. Kendisini aldattığından şüphelenen eşi Güler ve geçmişte şehirde şansını deneyip Silifke'ye dönerek baba mesleğini sürdürmek zorunda kalmış kardeşi Hasan'la Mustafa arasında da sürekli bir gerginlik vardır.
YETER DE ARTAR!
Seyfi Teoman, ilk filminde ne yaptığından emin adımlarla hikayesini ilerletiyor. Yönetmen kasabadaki rutin ve konformizmi anlatabileceği en sade yolu seçiyor. Amca moderniteyi, baba geleneği temsil ediyor. Çocuklar sorunlarına çare ararken en büyük desteği amcadan görüyor. Baba askeriyede eğitim gören oğlu ile gurur duyuyor. Ne de olsa oğlu hem otoriteye hizmet eden birisi olacak hem de kısa yoldan eğitimini tamamlayıp maaşa geçecek. Veysel ise sivil bir hayat sürüp, serbest rekabet içinde yer almak istiyor. Amca başlarda bu söylemi destekliyor. Çünkü o da yeğeni gibi çeşitli ideallerle Ankara'ya gitmiş ama başarılı olamayıp baba evine dönmüş birisi. Amcanın kararından vazgeçmesiyle modernite, geleneğe yeniliyor. Amcanın ağabeyinin yerine geçip, finalde onun gibi işçileri toplamasıyla kasabadaki rutinin devamı sağlanıyor. Veysel İstanbul'a, Ali kasabadaki okula dönüyor. Babanın ölümü ile kasabada duran zaman herkesin hayatında yeniden akmaya başlıyor. 'Tatil Kitabı', bir ilk film olarak tertemiz bir çalışma. Senaryoda her şey yerli yerinde. Hatta film, sinema dili olarak küçük Ali kadar naif. Filmde görüntüler parıl parıl. Küçük Ali'de Tayfun Günay, Veli'de Harun Özüağ ve amca Hasan'da Taner Birsel (her zamanki gibi) çok başarılılar. Eğer üzerine yeni bir şey söylenemeyecekse bu kadar kasaba filmi yapmak Türk Sineması'na fazlasıyla yetip artar. Bu kadar kasaba ile ilgili hasbihal edince sormadan duramayacağım. Kasabalı olup da kentteki insanın yabancılaşmasını yazan "Yusuf Atılgan" gibi bir sanatçı sinemaya ne zaman gelecek?