Süperman, Ironman, Batman... Hollywood'da süper kahramandan geçilmiyor. Her biri yakışıklı, karizmatik ve süper güçlere sahip. Şimdi bu kahramanlara bir yenisi eklendi:
Hancock. Sıfır karizması ile Hancock diğer süper hero'ların yanında, alışılmışın dışında tam bir anti-kahraman.
Hancock aslında başkalarının ne düşündüğünü umursayan birisi değildir. Halkla İlişkiler Uzmanı Ray Embrey'in hayatını kurtardıktan sonra alaycı süper kahramanımız kendisinin de zayıf bir tarafının olabileceğini fark etmeye başlar. Hancock'un bugüne kadar karşılaştığı en büyük sorun bu yönüyle yüzleşmek olacaktır. Ayrıca, bu da Ray'in karısı Mary'nin, onun işe yaramazın teki olduğu konusundaki ısrarını kırmak için bir fırsattır.
Sinema perdesini yakıp yıkmak, kötülerin korkulu rüyası olmak için yıllardır sabırla bekleyen Hancock sonunda Will Smith ile bu amacına nail oldu. Hancock aslında çizgi romanlardan sinemaya uyarlanan kahramanların parodisi gibi. Ne dünyayı büyük bir felaketten kurtarıyor ne de bir kahraman olmak istiyor. Bu nedenle süper güçlerin sunacağı imkanların hiçbirisi ile neredeyse ilgilenmiyor. Hatta çocukların dalga geçmesi ile ilgilenmiyor bile.
Devir, imaj devri Bildiğiniz gibi artık 'imaj devri'nde yaşıyoruz. Hancock'un reklamcı Ray ile tanışması birden hayatını değiştiriyor. Ray ondan bir süper kahraman yaratmaya soyunuyor. Halkın gözünde yeniden değer kazanabilmesinin yollarını gösteriyor. Film işte bu noktada önemli noktalara parmak basıyor.
Ne kadar iyi birisi olursan ol, ne kadar halkın (ya da herhangi birisinin) yararına bir şey yaparsan yap, eğer kendini iyi ifade edemiyorsan, yanlış algılanıyorsun demektir. Ne kadar süper güçlerin olursa olsun, eğer konumuna, gücüne göre davranmıyorsan, itibar göremezsin demektir. Tıpkı Hancock gibi.
O da aslında suçluların peşinde ve onlara göz açtırmıyor. Soyguncuları yakalıyor ama adalete teslim etmek yerine kulelerin tepesinde infazı kendisi gerçekleştiriyor. Söndürdüğü büyük bir yangının ardından neredeyse çıplak sayılabilecek bir şekilde ateşini söndürmek için çocuklarla birlikte dondurma alıyor. Açıkcası Hancock bir türlü kendisini ifade edemiyor.
Reklamcı Ray'ın duruma el atması ile Hancock doğru kodlarla, toplumla doğru iletişim kurmaya başlıyor. Ve zaman içerisinde de toplumun sevdiği bir süperkahramana dönüşüyor.
O kadar kavgayı, gürültüyü, yıkılan kuleleri, bol bulamaç efektleri bir yana koyarsak, filmde tek sevdiğim şey bu mesajlar.
"Doğru algılanmak, hatasız iletişim kurmak istiyorsak Hancock'tan ders almalıyız."
Will Smith muhteşem En son 'Ben Bir Efsaneyim'de izlediğimiz Will Smith 'Hancock' rolünde fazlasıyla etkili bir oyunculuk sunuyor. Daha önce yarattığı gerçekçi karakterlerin tam tersine bu kez tek boyutlu bir çizgi roman karakteri yaratıyor. Tıpkı 'Men in Black'teki gibi.
Artık Oscar'ın lanetine inanmaya başladım. Kim Oscar'ı kaptıysa arkası bir türlü gelmedi, gelmiyor. 'Monster' ile en iyi kadın oyuncu Oscar'ını alan Charlize Theron'un bu filmde ne işi var. Artık onun bu tarz gişe filmlerine hiç ama hiç ihtiyacı yok. Güzel oyuncu 'Mary' karakteri için çok fazla kalmış. Onun yerine isimsiz ya da az ünlü bir oyuncuyla da pekala idare edebilirlermiş.
Hancock'un kahramanım 'Süperman' için söylediklerine kalbimin kırıldığını söylemeden de yazımı bitiremeyeceğim.