Başımı taşıyamıyorum bazen. Yükünü tutmuş kamyon kasaları gibi oluyor. Hatta bir tarafa doğru eğildiğimi bile hissediyorum zaman zaman. Kamyon kasalarına bakın; eğer fazla yüklenmişlerse bir tarafa doğru eğilirler gerçekten. Eski kamyonların bel verdiği de olmuştur. Yaşlılıktan zahir. Saklambaç'ın bıçkınlarından biri; 'Üfff! Toprak kokuyorsun!' demişti. İroni! Toprağa yakınlığıma, yaşlılığıma vurgu yapıyor.
'Etin gevşemesine bir başka tabir gerek / zira yaşlılık insanın kendisinden başkasını sevemiyor olması demek!' dediydim içimden. Gülüp geçtiydik üzerinden.
Yaşar Kemal kelimelerin insanlığa bahşedilmiş en büyük ödüller olduğunu söylemiş.
Meramımızı o kelimelerle anlatırmışız kurduğumuz cümlelerde. Derdimizi anlatacağımız malzemenin yapıtaşlarına gönderme yapmış büyük usta. Başımın kamyon kasasına benzediğinden söz etmiştim yukarıda. Kendisini taşıyamayan bir kamyon kasası gibi hissediyordum başımı. Başım; ağır, nereye koyacağımı bilemediğim kelimeler gibi.
Dün gece bulutlar geçti gökyüzünden. Hızlı, büyük ama yüksüz bulutlar. Sabah biraz daha mat bir ışık düşüyor dünyamıza; Eylül'ün ilk habercileri. Evimin önünde baharın öngünlerinde çıldıran yeşiller şimdi ufaktan terkediyorlar bahçeyi. Çok sıcak, rutubet var havada. İnsan soluk almakta güçlük çekiyor. Sevgilimin kalbi tekliyor; o bunu havalara bağlıyor.
Usulca; 'Eylül' diyorum susuyorum. Hızla geliyor Eylül; biliyorum. Geceleri geç saatlerde içimin ürpertisi bundan.
Çektiğim fotoğraflardan, objektife düşen ışıktan anlıyorum bunu. Hiçbir dönemine benzemeyen bir açı yapıyor güneş.
Sabaha karşı salınışından anlıyorum denizin üzerinde. Birazdan evimin önündeki yüksekliğe çıkarak başka bir mevsimin geldiğini anlatacak; gecelerin nasıl bir gündoğumuna evrileceğini.
Ayrılık ve hüzün geliyor aklıma. Duygularımın yüzünde buruk bir tebessüm, başımın ağırlığını bırakıyorum geceye.
Öğle garip bir sıcak var. Akşama doğru dökülen yaprakların sayısı artıyor. Hatta o uzun caddedeki çınarların, o öğle üzeri sıcakta kavrulup akşam ilk rüzgarda nasıl yerlere saçıldıklarını gözlemliyorum.
Ürperten diriliğine soyunuyorum sonbaharın; Eylül. Kent yeniden kalabalıklaşıyor. Bir koşuşturmacadır başlıyor sabahları; akşamlar tıkalı yollardan geçiyo insanların yorgunluğu evlerinden akarak geceleri...
İnsan bir başaağrısıyla karşıladığı bir mevsim için ancak uzaklık tasarlayabilir ve ama bir o kadar sevebilir o mevsimi.
Aaah eylül; düşünmek karartıyor içimi.
Arkadaşlarımı özlüyorum; ömrümüzün kışı başlıyor...