Maksat turizmi patlatmak değil. Esas iş onu her an 'patlak' tutabilmek! İşin ekonomik boyutu çok gıllıgışlı. Lakin ben ekonomik değil polisiye tarafını irdelemek istiyorum. Hatırlarsanız iki güzide karar alınmıştı turizm ve turistler konusunda: 1. Turistin göründüğü yerlerde donla denize girmek, kumda yatmak yasak. 2. Turisti kolundan tutup çekmek yasak!..
SİLİPYADASİLMEYİP! Yani açarsak şöyle oluyor: 1. Turizmde don'a kaldık: Yani. Bizde eski adet beyaz paçalı don, slip (ya da silmeyip) don. Üstü mikili filan da olsa renkli desenli don. Pazen ve evde biçilmiş don giyerek yüzmeye, kumlanmaya ve güneşlenmeye gidemezsiniz. Turist görür rezil oluruz. Resim mesim çekip dışarda bastırırlar. Avrupa Birliği görür. Müracaatımızı don'durur. 2. Turiste ata sporu: Ey ahali. Güreş öğretmek için alışveriş merkezleri önünü kullanmayın. Malum bize Kapalıçarşı, Kapadokya, Antalya Kemer ve bazı pilot bölgelerde hanutçular ve seyyar satıcılar, Kırkpınar'a rahmet okutur. Yoldan geçen turistleri istedikleri dükkana sokabilmek. Ya da mal satabilmek için çırpar, künde atar, kravat takar, el ense çeker ve 'pes' dedirtirler. Pes deyip yes demeyen turist kurtuluşu bölgeden ricat etmekte bulur. İşte artık buna ceza getirilmiştir. Bunu yapana 200 milyon ceza kesilecektir.
YATUTARSA!.. Bence bunlar iyi niyetli ve safça alınmış önlemler. Bizde bu iş tutmaz. Sadece İstanbul için düşünelim. Hisar'dan Sarıyer'e kadar (14 km) olan sahil şeridinde bile metrekareye yaklaşık 5 beyaz donlu düşüyor. Bunca adamı yakalayıp, uyarmak, cezalandırmak için polis sayısı yetmez. Çin ordusu kalabalığı gerekir. İkinci önleme gelince. Sanırım o da tutmaz. Bir kere güreşçilik bu milletin genlerine işlemiştir. Hangi cezayı verirsen ver. Satıcı ve hanutçu turisti görünce damarlarındaki kan kaynar, ağzı köpürür, taşikardi olur ve hürrraaa!.. Peki ama ya tutarsa diyeceksiniz. Doğru. Haklısınız. Ya tutarsa!..