Buraya kadarmış! Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Ertuğrul ile Yayın Danışmanı Hicran Aygün, dün sabah odama geldiler.
Her ikisi de üzgündüler.
Yüzlerinden hemen anladım ki gazete ile yollarımız ayrılıyordu.
***
Gülümsedim.
"Üzülmeyin" dedim.
Her şerde bir hayır vardır.
***
"Peki sen gerçekten üzülmedin mi?" diyecek olursanız, duygularımı şöyle anlatmak isterim. Sadece tarihe not düşmek için...
Bu gazete grubunda 22 yıldır çalışmaktaydım.
Öyle sert süreçler, öyle altüst oluşlar yaşadık ki neticede bu grupta "kurucu patronları" ve sonrakiler de dahil, benden daha "eski ve kıdemli" kimse kalmamıştı zaten.
Uzunca bir zamandır, bir zamanlar cıvıl cıvıl tanışların, dostların, ahbapların birlikte yaşadığı, ürettiği, güldüğü, söylediği bir kasabada, yapayalnız kalmış gibiydim esasında!..
Eh!.. bu kadar "değişiklik" yaşanmışken, sonuçta değişiklikler furyasının benim atmosferime kadar uzanabileceğini kestirmek zor olmasa gerekti.
Sağlık olsun!
Türkiye'nin, gerek siyasetinin gerekse medyasının geçirmekte olduğu transformasyon, bizim çok üzerimizde ve ülkenin geleceğine ilişkin bir gerçekliktir.
Bu gerçeklik içinde, bir tek gazetecinin gücü, hatıraları ve duyguları ancak okyanusta bir "damla" mesabesinde olsa gerektir.
Beni, burada 22 yıldır çalışıyor olsam da işimden ayrılmak zorunda kalmak üzmez, üzemez!
Mesleğimde "kirlenmiş" olsaydım üzülürdüm ancak.
Mesleğimi "kötüye kullanmış" olsaydım üzülürdüm ancak...
İlker Sarıer "imzası", kimi çirkinliklerle anılmış ve anılıyor olsaydı üzülürdüm, hatta kahrolurdum ancak...
Şu halde, okurlarımıza ve yıllardır birlikte çalıştığım arkadaşlarıma "veda" ederken, "üzülmediğimi" bilmelerini istiyorum.
Beni ancak, aile fertlerimden birinin ve hayattaki gerçek dostlarımın "sevgilerini" esirgemeleri üzebilir.
Sevgiyle kalmanızı isterim.
Güneş her sabah yeniden doğar, hayat yeniden kurulur.