Avrupa Birliği'ne Ortodoksça sürdürdükleri "itikat ve bağımlılıkları" yüzünden AB'den çoktan tornistan etmiş olan AKP iktidarına "iliştirilmiş" (embedded) liberaller ile bu siyaset döneminde yüceltilmiş neo-muhafazakar yazarlar, kendilerinden bekleneni "layıkıyla" başarmaktalar, ki yegane hedeflerine TSK'yı koyabildiler. "Dava ve soruşturma" operasyonlarının arka planında "kimlerin" olabileceğini hesap etmeye bile tenezzül etmiyorlar, TSK'nın emekli 4 yıldızlılarının tutuklanmalarını "hukukun ve demokrasinin zaferi" anlamında alkışlayabiliyorlar. Keşke, madden ve hukuken öyle olsaydı. Bir farkla Mehmet Altan, ki ortaya attığı 2. Cumhuriyetçilik tezi sayesinde tekmil liberal camianın "fikir baba"lığını yürütmektedir, diyor ki: "Ergenekon soruşturmaları ancak bir mutabakat ile yapılmış olabilir!" İma ettiği mutabakat, TSK ile hükümet arasındaymış gibi görünüyor. Oysa ortada bir mutabakat varsa, Türkiye'nin belkemiği ile Amerika'nın belkemiği olan kurumlar arasında olabilir ancak! Geçen hafta aniden Ankara'ya gelen ABD. Genelkurmay 2. Başkanı Cartwright'ın verdiği "Gelecek 10 yılın stratejesinin tartışıyoruz" şeklindeki demeç, hiç mi bir şeyler göstermiyor? Teoride de biliyoruz ki, seçimle de gelseler "geçici" olan hükümetler ülkelerin "belkemikleri" olmazlar. Kurumlar ancak belkemiği teşkil edebilir. Örneğin, devletin tepesi olarak kabul edilen Başbakanlık kurumu, Meclis, vs. de devletin belkemiklerindendir. Fakat oralardan geçen başbakanların sayısı ve isimleri unutulmaya yüz tutmuştur neredeyse! Tıpkı, TSK'nın temel belkemiklerden biri olmasının yanı sıra, komutanların gelip geçici olması gibi... ABD'nin neo-conları ile Türkiye'nin neo-conları AKP arasında bir zaman kurulmuş olan mutabakatlara bakıp da, aldanmamak lazım. Mehmet Altan gibi düşünenlerin dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır: TSK'nın konjonktürel mutabakatlarını çözmek için... Küredeki gelişmeleri nasıl okuduğuna; hâlâ bir askeri gerçeklik olan NATO'yu değerlendirişine; küresel sermayenin gücünü nasıl tarttığına; "büyük devletler" olarak bilinen güçlerden yansıyan "dostluk ve düşmanlık" algılarına; hükümetin çizdiği siyaseti analiz edip değerlendirme biçimine bakılmalıdır. Son olarak, TSK'nın "darbecilik" ile arasındaki köprüleri atıp atmadığına dikkat edilmelidir. Aksi halde insan, TSK'nın AKP ile "iş tutttuğunu" bile hayal edebilir. Eşyanın tabiatı gereği, kurumlar kurumlarla, hükümetler hükümetlerle, insanlar insanlarla mutabakat kurarlar.