Kurtlar Vadisi ve Terör! Evet, adı buydu. Mafya! Susurluk! Çuval terbiyesizliği! Ve işte terör! Gerçi ben 'Kurtlar Vadisi Irak' filmini, sekiz-on yaşındaki çocuklarla sinemaya teşrif etmiş ve "teşrifatçı" marifetiyle seyir yerlerine oturtulmuş bir aile ve onların çekirdek senfonileriyle birlikte izlemiştim. Şimdi aklıma geldi son olaylardan sonra. Dizinin tanıtım filminde verilen bilgilere göre; Türkiye'de, son 25 yılda 50 bine yakın terör eylemi gerçekleşmiş. 1984'ten bu yana 600'e yakını çocuk olmak kaydı ile 40 bine yakın vatandaşımız ölmüş. Yaklaşık 5 milyon vatandaşımız ise yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmış.
Resmi rakamlara göre terör eylemlerinin Türkiye'ye doğrudan maliyeti ancak milyar dolarlarla ifade edilebiliyor. Yaklaşık zararın 300 milyar doları aştığı tahmin edilmekte. Bu da demektir ki; 7 tane GAP, Türkiye'nin dış borcunun 2,5 katı, 350 tane Boğaz Köprüsü, Türkiye'nin 83 yıllık sağlık gideri ve 75 tane Atatürk Barajı terör nedeniyle heba olup gitmiş. (Hesaplar üç aşağı beş yukarı böyle)
Bunu görünce, insan düşünmeden edemiyor. Terör olmasaydı, dış borcu olmayan ve bir o kadar da ekonomisine yatırım yapmış bir ülke olacak mıydık gerçekten? 'Ben, birikimlerimizi heba edecek başka bir şey bulurduk' diye düşünmekten alamıyorum kendimi.
Neyse mevzuu o diğil. Gerçi bizim ne düşündüğümüzün ne önemi var? Şimdi genç kızları, çocukları, bilcümle kilitleyecek bir televizyon dizisiydi 'Kurtlar Vadisi'. Zamanında anlatılamayan bir sürü şeyi göstermiş, anlatmıştı. Gerçi 'Sağır Oda', 'Kırık Kanatlar' gibi diziler bu derinlemesine 'devlet' mevzularının, devlet içindeki çatışmaların, hep devletinden yana olan yağızlarla devleti yemek isteyen müstevlilerin savaşını anlatmıştı. 'Kırık Kanatlar' dizisinde yıl 1925'lere kadar gidiyor ve vatanın refahı için yan yana gelen delikanlıların nasıl birtakım mevzulara(!) derinden girdiklerini anlatıyordu. Belli ki bu vatan, ne yaparsak yapalım "dahili ve harici bedhahların" tehditi altında bulunacak. Yani bize rahat yüzü yok. Birileri hep tehlike, birileri hep düşman, -hatta iç düşman- hatta kökü dışarıda düşman, birileri hep şuura bağlı ve milletperver, birileri hep hain olacak.
Çocukluğunun filmlerini vatan sahibi Kızılderililer'i haklayan kovboyları alkışlayarak geçirmiş bir milletin evladı olarak manidar durumlar yaşamadık değil bu dizileri izlerken. Sevimsizliğin, insan sevmezliğin, şüpheciliğin, dar kalıpçılığın ve görüşlülüğün nasıl bir şey olduğunu, daha bir yakından görüyorum şimdi. Bizim kuşak, ne steril yaşamış usta! Ne kazasız belasız yaşamış! Neler oluyormuş hayatta da haberimiz yokmuş! Bu diziler de olmasa neler olup bittiği konusunda hiçbir şey bilemeyecekmişiz. Yaşadığımız yeri ve ülkeyi, oturduğumuz mahallenin sokağı, odası kadar zannedecekmişiz.
Ne ufuk açıcı diziler, ne inceltici sözcükler, ne zarif sahneler. Bombalar patlıyor, insanlar biçiliyor, ayak hizasından tarananlar, boyun hizasından yukarıdan aşağı doğru tek mermiyle öbür dünyaya yollananlar, diri diri gömülenler, gömülüp üstleri betonla örtülenler.
Büyük sükse yapmıştı Kurtlar Vadisi. Girişi ve renkleri nasıl etkileyiciydi tanıtımlarında... Dizinin başında şöyle bir şey yazıyor ve biz inanıyorduk hatırlayın; 'Yaşanan olayların ve adı geçen kişilerin gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur!' Bizim Avrupa Yakası dizisinin eski muhteşem sakini Gaffur'un deyişi gibi; 'Anladım ben onu!'
Benim aklımda şöyle bir şiir tümcesi var; "Şu tepeyi aştın mıydı karşına deniz çıkacak, sakın şaşırma!" Hiçbir şeye şaşırmıyorum artık...
Şiirle, sevgiyle, saygıyla, hürmetle...