Nuik usta ne güzel çizmiş vinyeti. Zaten çizdikleri bir dünyayı bir kareye sığdırmak gibi oluyor çoğun. Bu kez gol sevincini yakalamış usta. Golü atıyor bizim Milliler'den biri ve sevinirken konuşuyor -hatta bağırarak koşuyor-; "Sakın silaha davranmayııınnn!" Aynı dertten muzdarip olmuşuz. Hep yazdım hep istedim; silaha davranmayın! Silah hiç olmasın dahası hayatımızda. Oyuncak raflarından bile indirilmesini istediğimiz şeyin sevinme biçimimize destek olduğunu gördükçe...
Bir ara milletvekillerinin düğünlerde, halaylarda silah çekip ateş ettiklerini, ortamın sevincine barut kokusu sindiğini biliriz. Hatta bir görüntü televizyondan izleyenleri şok etmişti. Bir düğün -Bolu yöresindeydi galiba- Yıllar önce bir düğün; damadın akrabalarından biri pompalı ile havaya ateş ediyor. Ederken de biraz dikkatsiz davranıyor ve o dikkatsizlik damadın başının yarısını alıp götürüyor. Çıkan parçalar televizyon kameralarında görünmüştü uçuşurken. Daha nicesi oldu bu memlekette. Yine televizyon akranlarından futbolcuların, yöneticilerin tatil beldelerinde silahı nasıl sıktıkları ballandıra ballandıra anlatılıyordu.
Şiddet her yerde o nedenle ve şiddet her zaman hayatımızda. Bir 'yazar!' karısının başından aşağı dışkısını boşaltmış. Evet evet. Kızmış abi, gidip dışkısını toplamış bir çanakta ve karısının başından aşağı boca etmiş. Rose War adlı film geldi aklıma. Michael Douglas ve Catherine Deneuve başrollerini oynuyorlardı. Severek evlenmişler. İlişki öyle bir yere gelmişti ki ev artık savaş alanına dönmüştü. Merdiven altı bile mayın tarlası gibiydi. Hatta adam bir sahnede karısının yaptığı yemeğin içine küçük çişini yapıyordu.
Bu ne şiddet bu ne celal diyesiydim. İşte oluyordu olan böyle durumlarda. İki kişi neye karar vermişler hangi yola çıkmışlar nerelere gelmişlerdi, husumet bin yıllıktı sevgi daha yeni. Sevginin husumete gücü yetmiyordu.
Sevginin gücü husumete yetsindi ama dünyanın yeniden kurulması için...
Öyle değil mi Nuik usta?